Bizim Büyük Çaresizliğimiz: Sivil Toplumun En Büyük Dertlerinden Biri Kaynak Yaratmak

“Sivil toplum ve insan hakları aktivistleri sadece zehirli bir siyasi atmosferle ve patronaj ilişkileriyle mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerimizle de boğuşuyorlar” Türkiye’de sivil toplumun, insan hakları savunucularının başında onlarca dert ve musibet var kuşkusuz[1]. Sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları örgütlerinin olağanüstü hâl yüzünden eşi benzeri görülmemiş bir baskı altında olduğu bu dönemde “fon […]

“Sivil toplum ve insan hakları aktivistleri sadece zehirli bir siyasi atmosferle ve patronaj ilişkileriyle mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerimizle de boğuşuyorlar”

Türkiye’de sivil toplumun, insan hakları savunucularının başında onlarca dert ve musibet var kuşkusuz[1]. Sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları örgütlerinin olağanüstü hâl yüzünden eşi benzeri görülmemiş bir baskı altında olduğu bu dönemde “fon kaynaklarını” konuşmanın abes olduğunu düşünebilirsiniz. Ama gerçekten elzem!

Belirli bir şirketle/sermayeyle olan ilişkisi sayesinde öz kaynak yaratabilen kurumlar haricinde, Türkiye’de fon kaynağı bulmak için çeşitli opsiyonlar var elbette. Örneğin Gençlik Spor Bakanlığı’nın[2] ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın[3] proje destekleri mevcut. Bu projelerin seçiminin ne kadar objektif kriterlere göre, ne kadar “ahbap-çavuş” ilişkisiyle gerçekleştiğiyse meçhul.

Bir diğer seçenek, Türkiye’de faaliyet gösteren ya da Türkiye’yi programlarına hedef ülke olarak dahil eden vakıfların/uluslararası kurumların proje çağrıları. Misal, TACSO bunları derleyip toparlayıp bir rehber olarak yayımlıyor[4]. Ancak çağrıda bulunan kurum “yabancı” bir kurumsa, şimşekleri üstünüze çekmeniz ihtimal dahilinde. Örneğin, Türkiye’de konsoloslukları veya vakıfları aracılığıyla sivil toplum faaliyetlerini fonlayan ülkelerle yaşanan diplomatik gerilimler yüzünden, bu kurumlarla çalışmayı “vatana ihanete” eşitleyen bir zihniyetle mücadele etmek zorunda kalıyor sivil toplum aktivistleri.

Bu trend, Türkiye’ye özgü bir trend değil. Sağ, popülist, otokratik yönetimlerin bulunduğu ülkelerde benzer hikâyeler yaşanıyor. Orbán’ın, Putin’in sivil topluma dönük söylem ve politikaları akla gelen ilk örnekler. Dışa kapanmacı, dışlayıcı, yabancı düşmanı siyaset yürüten politikacılar için “yurtdışından bir kurumla” çalışan herhangi bir STK, “dış mihrak” olarak ivedilikle damgalanabiliyor ve topluma bir nefret odağı olarak lanse ediliyor. Madalyonun öbür yüzündeyse, proje çağrısına çıkan söz konusu vakıflardan/uluslararası kurumlardan bazıları, “Türkiye’de çalışmanın çok güçleştiği” gerekçesiyle Türkiye’yi hedef ülke olmaktan çıkarıyorlar. Hem de Türkiye’deki sivil toplumun, yurt dışından gelecek fonlara en çok ihtiyaç duyduğu böyle bir dönemde.

STK’lar kendi stratejik planlamalarında bu tarz makro-politik riskleri göz önüne alıyorlar elbette. Ama mesele sadece bu proje çağrılarının varlığı da değil, var olan çağrılara erişim de bir sorun. Teknik bir dil gerektiren proje başvurularını nasıl hazırlaması gerektiğini bilmeyen yeni kurulmuş STK’lar çok ciddi sıkıntılar çekiyorlar. STGM’nin[5] ve Sosyal Kuluçka Merkezi’nin[6] çok başarılı ve ücretsiz eğitim programlarını bir kenara koyacak olursak, bu teknik dili öğrenmek hiç de ucuz değil. Özellikle AB/Erasmus programlarına yapılacak başvurulara dönük düzenlenen eğitimler çok pahalı olabiliyor ve yeni kurulmuş STK’lar için de bu durum büyük bir finansal yük yaratıyor.

Proje çağrıları haricinde kaynak yaratmanın hayranlık uyandıran başka yöntemleri de var hiç kuşkusuz. Mesela Adım Adım, 2008 yılından bu yana 28.000 bini aşkın koşucu ile 30 sivil toplum kuruluşu için 23 milyon TL’yi aşkın bağış toplamış[7].

Kısaca, STK’lar için kaynak yaratma hikayesi, bir ilginç Türkiye portresi bence. Sivil toplum ve insan hakları aktivistleri sadece zehirli bir siyasi atmosferle ve patronaj ilişkileriyle mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerimizle de boğuşuyorlar. Her şeye rağmen. Yalnız ama güzel ve umutlu bir hikâye bu. Bilmem, anlatabildim mi?

[1] Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle insan hakları aktivisti Özlem Dalkıran 65 gündür hapiste örneğin. http://www.hyd.org.tr/tr/haberler/237-insan-haklari-savunucularina-yonelik-keyfi-tutuklamaya-son-verin

[2] Bkz. http://gpdpblog.gsb.gov.tr/

[3] Bkz. https://www.ytb.gov.tr/proje_destek.php

[4] Sivil Toplum Kuruluşları için Teknik Destek. http://www.tacso.org/Home/

[5] Bkz. http://www.stgm.org.tr/tr

[6] Bkz. http://www.sosyalkulucka.bilgi.edu.tr/

[7] http://www.adimadim.org/kosa-kosa-neler-oldu/Kosa-Kosa-Neler-Oldu.aspx

Semuhi Sinanoğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
6 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör