Mersin’de Alternatif Akademi: Kültürhane
Mersin Üniversitesi yönetimince Barış İçin Akademisyenler Bildirisine imza attığı için sözleşmeleri yenilenmeyen, 29 Nisan’da da yayınlanan KHK ile birlikte ihraç edilen üç akademisyen ve Barış İçin Feministler bildirisine imza atan bir feminist aktivist tarafından Kültürhane isminde açılan mekân, kamu ihraçları sonrası öykülerden birisi. Kamusal alan yaratma ve bilimsel üretimi devam ettirme amacının ön plana çıktığı […]
Mersin Üniversitesi yönetimince Barış İçin Akademisyenler Bildirisine imza attığı için sözleşmeleri yenilenmeyen, 29 Nisan’da da yayınlanan KHK ile birlikte ihraç edilen üç akademisyen ve Barış İçin Feministler bildirisine imza atan bir feminist aktivist tarafından Kültürhane isminde açılan mekân, kamu ihraçları sonrası öykülerden birisi. Kamusal alan yaratma ve bilimsel üretimi devam ettirme amacının ön plana çıktığı Kültürhane’yi kurucularından dinledik.
Bir araya gelerek Kültürhane’yi açma fikri nasıl gelişti?
Ayşegül Yılgör: Mersin Üniversitesi’nde imza sürecinden sonra aşamalı aşamalı arkadaşlarımızın sözleşmesi yenilenmediği için onları kaybetmeye başlamıştık. Yani bizim rektör için öncelikli olan araştırma görevlisi, yardımcı doçent ve uzman arkadaşlarımızın sözleşmelerini yenilemiyordu. Dolayısıyla biz kanun hükmünde kararnameden önce kayıpları yaşamaya başlamıştık. Bu arkadaşlarımız akademiyi terk etmek zorunda kaldılar. Bir kısmı çeşitli burslarla yurt dışına gitti. Ama sonuçta bizim elimizde çok zengin bir sosyal bilimler kütüphanesi kaldı. Hepimiz farklı farklı alanlardayız. İşte siyaset bilimciler, iktisatçılar, iletişimciler, sosyologlar, güzel sanatlar gibi… Çok zengin bir sosyal bilimler literatürüyle baş başa bulduk kendimizi. Bu kitaplarımızı nasıl değerlendiririz, bunları hala okuma yazma faaliyetini sürdürebilecek bir noktaya nasıl dönüştürürüz diye aslında KHK’dan önce düşünmeye başlamıştık. Geçen nisan ayında bildiğiniz gibi KHK 22 Barış Akademisyeni’ni işinden etti, uzaklaştırılmasına sebep oldu. Bazılarımız zaten işten atılmıştı ama bir kez daha atıldı. O zamanda bizim için kitapları nasıl değerlendiririz sorusu bir başka soruyla bütünleşti. Bizim madem üniversitede üretim yapmamızın olanakları ortadan kaldırılıyor, üretimimizi nasıl devam ettirebiliriz yani mekânsal olarak kaybettiğimiz üniversiteyi acaba, bir başka yere dönüştürebilir miyiz diye düşünmeye başladık. Kültürhane fikri kitaplarımızı da değerlendirebileceğimiz, bunu bütün kamucuların faydasına sunabileceğimiz bir yere dönüştürmekti. İkincisi de karşılıklı etkileşimle bilimsel üretim yapabileceğimiz, sanatsal üretim yapabileceğimiz bir mekanı buluşturma ihtiyacından kaynaklandı diyebiliriz.
Buraya gelen insanları ne bekliyor, nasıl faydalanabilecekler?
Galip Deniz Altınay: Her şeyden önce buranın bir kamusal alan olması bizim açımızdan önemli. Dolayısıyla bizlerde bu kentte yaşayan insanlarız. Bu kentte yıllardan beri eksikliğini çektiğimiz farklı farklı şeyler de var. Kültürel ve sanatsal anlamda bir takım etkinlikler anlamında eksikliğini çektiğimiz şeyler de var. Dolayısıyla aslında bunlara da bir elimizden geldiğince bir karşılık sunmak, bir şekilde imkân yaratmak. Kamusal alan dediğimiz şeyde buraya kentin içinden farklı kesimlerin gelmesi, bu etkinlikleri bir şekilde paylaşması. O etkinliklere belirli açılardan kendileri ilerleyen zamanlarda önermeleri. Onları bir şekilde beraber kullanmaları üzerinden bu mekan bir anlam kazanacak. Dolayısıyla buradan ne şekilde yararlanılacak sorusunun cevabı, her şeyden öce ortaya koyduğumuz bir kütüphanemiz var. Elimizde olan kitaplar, önemli ağırlık olarak sosyal bilimler alanı olmak üzere ciddi bir sayıya ulaşmış durumda. İlerleyen süreçte daha da zenginleştirmek de istiyoruz. Dolayısıyla bu alanlardan gelip bir şekilde kaynağa ulaşmak isteyen insanların çok rahatlıkla yaralanabilecekleri, üniversite öğrencileri olabilir, başka alanlarda, kentten farklı alanlarda çalışan insanlar olabilir gelip rahatlıkla oturup çalışabilecekleri, belli alanlarda yoğunlaşa bilecekleri bir alan olarak kullanılabilecek. Yüksek lisans, doktora yapan öğrenciler açısından bu anlamda önemli bir alan, bir biraya gelme, bir arada belki bir ortak çalışmalarını konuşup tartışabilecekleri bir yer. Hem bizler elimizden geldiğince bu anlamda onlarla beraber olup, paylaşımlarımızı sürdürmeye çalışacağız. Hem de onlar kendi aralarında böyle temasları artırarak birbirlerini zenginleştirip, birikimlerini artırabilirler. Diğer kısmına baktığımız zaman uzun zamandan beri kentte eksikliğini çektiğimiz pek çok farklı etkinliği kurgulamak istiyoruz. Dolayısıyla buraya gelen arkadaşlarımızda aynı zamanda bu etkinliklerinde bir parçası olarak bu mekânla iletişime geçmiş olacaklar. Dolayısıyla bunlar olduğu zamanda burası kamusal alan haline gelmiş olacak.
Yılgör: Biz sohbeti kahve eşliğinde yapmayı seviyoruz ya, kafe bölümümüzde bir kahvenin sohbetini paylaşacağız, bir çayın eşlik ettiği o tartışmaları yapacağız. Burası bir tür sosyalleşme mekânı olarak düşünebiliriz. Bir tür birbirimizi dinlediğimizde içimizin açılacağı bir mekân diyebiliriz, yüzümüzü güldürecek bir mekân, içimizi ferahlatacak bir mekân yani yine yan yana duracağımız bir yer olacak.
Nalan Turgutlu Bilgen: Benim için mesela sokakta aktivizm yapan, feminizm aktivizmi yapan birisi olarak yıllardır özel sektörde çalışıp dahil olamadığım işte Ayşegül’ün mesela feminist iktisat derslerine buradan da dahil olabileceğim. Bizim üstteki teyzelerin ablaların da gelip rahatlıkla bu paylaşımları aktif bir şekilde yapabileceğimiz bir mecra bu. Aynı zamanda kentteki işçisi olsun, ekolojisti olsun her türlü kesimlerden insanların başka dünyaların mümkün olup olmadığını deneyebileceğimiz bir mecra gibi geliyor bana. Kendimize ayna tutacağımız, illa ki düşe kalka öğreneceğimiz bir yolculuğa çıktık gibi görünüyor. Bir anlamda ya hep beraber ya hiç birimizin karşılığı.
Henüz yeni fakat bu mekânın açıldığını duyan, gelen insanların tepkileri nasıl?
Bilgen: Son iki gündür bayağı yoğun bir ilgi var. İlgi çok yüksek, duyurusu yapıldığından beri biz ufak ufak başlayalım derken birden bire ilgi doğdu. Dünden beri Ulaş’ın telefonları susmuyor. Herkesin böyle bir umuda ihtiyacı varmış gibi. Bu da tabi ayrı bir sorumluluk da getiriyor tabi. Çünkü burası başka bir misyon edinmiş oluyor bir noktada. Bizler de bunu yaşaması yeşermesi için gerçekten fazlasıyla gönüllü olarak buradayız. Bir takım gazetelerden haber yapmak için arayanlar var ama önceliğimizi biraz yerele verelim dedik. Şunu görüyoruz: Umut da bulaşıcı bir şey.
Akademide ilk önce çalışma arkadaşlarıydınız, barış imzacısı olmanız ve ardından da ihraç edilmeniz bu ortak yanlarınızı farklı şekillerde çoğalttı, şimdi de bir mekan üzerinden bir ortaklığınız olmuş oldu.
Yılgör: Bilimsel çalışmada kolektif yapılan bir şey. Ya da biz en azından işin bu yanı akademide bulunduğumuz zamanda da önemsemiştik. Burada da başka bir mecrada, aynı mantıkla devam edeceğiz. Hatta belki de bize yeni bir üretim olanağı oluştuğu için bizim içinde ilginç bir deneyim olacak.
Ulaş Bayraktar: Daha önce akademide meslektaş olduğum arkadaşlarla iş ortağı olmak yeni bir tecrübe gerçekten. Fakat bu birlikteliğin arkasında sadece imzacı ya da ihraç edilmiş olmak yatmıyor. Neticede biz bu işe birlikte girebileceğimizi düşündüğümüz kişiler olarak bir aradayız. Bu birlikteliğin zevkini ve zorluklarını keşfediyoruz. Şimdiye kadar bizi hayal kırıklığına uğratacak birliktelik zorlukları yaşamadık, bundan sonra da yaşamamayı umuyoruz. Bunu becerebilirsek Kültürhane belki kendi başına bir kolektif emek ürünü olarak örnek olacaktır.
Bilgen: Benim dışarıdan gözlemlediğim özgürleştirici de bir yanı da var. Size verilen alanın sizde yarattığı bir olanakta var. Tabi ki farklı yerlerde emekliyoruz daha sonuçta. Ama şu da kesin herkes bu süreçte heyecanlı, ilk kez gördüğümüz, tabii heyecanlı olduğu kısmı kadar acaba denilen, kaygıda vardır ama. O yüzden oraya bağlı olmamak dışarıya çıkmış olmak biraz daha özgürleştirici diyebiliriz.
Kolektif olarak üretilen ürünler de Kültürhane’de var olacak sanırım. Hopa Kooperatif çayı ve Ovacık Belediyesi’nin ürettiği nohut, fasulye gibi…
Bayraktar: Kooperatif ürünlerine dair olarak, ben son zamanlarda müşterekler üzerine epey düşünüyorum, yazıyorum. Haliyle Kültürhane’nin de bu ilginin izlerini taşıması kaçınılmazdı. Yerel ve kolektif ürünleri azami kullanmaya ve sunmaya çalışıyoruz. Bu yüzden ulaşabileceğimiz, edinebileceğimiz böylesi tüm çabalara Kültürhane’de yer vermeyi ve daha nicelerin ortaya çıkması için elimizden gelenleri yapmaya kararlıyız. Bu amaçla böylesi çabaları tanıtan, tartışan çalışmalar yapmayı ve benzeri faaliyetleri yapmak için gereken bilgi ve becerileri edinmeyi kolaylaştıran faaliyetler yapma arzusundayız. Gazozdan, çaydan yana şikâyetimiz yok. Kaçak çay kooperatifi kurulmadığı sürece kaçak çay vermeyeceğiz. Kooperatif kursunlar canımızı yesinler.
Altınay: Üniversite içerisinde de aslında belirli açılardan konuştuğumuz meselelerdi bunlar. İşte bir bostan başladığında da, bunun daha farklı yerlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde de örneği vardı. Bunun bir şekilde üretimin kooperatif üzerinden gerçekleştirme çabalarının bir şekilde parçası olmaya çalışan arkadaşlarımız vardı. Dolayısıyla o anlamda devam ettirdiğimiz bir şey. Bu bir hayal ettiğimiz mekâna dönüşüyor. Bu mekânın istediğimiz, merak ettiğimiz, bizde bir parçası olabilsek dediğimiz şeylerin bu anlamda somuta dönüşmesi. Buna olumlu bakılacağı ve teşvik edeceğini düşünüyorum.
Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?
Bilgen: Mekânsal açıdan ziyaretçileri bekleyen burada cevaplar yok, burada soruları birlikte soracağız, birlikte cevap arayacağız. Buranın yaşayan bir yer olması adına çok önemli. Bunun içinde fazlasıyla enerjimiz ve umudumuz var. Belki bunu daha da birlikte büyütebiliriz diye düşünüyorum. Burası özellikle Kültürhane’yle birlikte fikirhane de olduğunu belirtmek lazım. Söyleşiler, sinema atölyeleri, feminist iktisat dersleri kendi içeriğini oluşturacak bir mecra yaratmaya çalışıyoruz. Benim bir derdim var, meramım var, bunu nasıl yapabiliriz diyen herkese sağlayacağı katkı beklentimiz o yönde.
Altınay: Bu bir hayal ama bu hayal paylaşıldıkça daha anlam kazanacak bir şey. O yüzden bizimki sadece bir ilk adımı atmak gibi bir şey. Dolayısıyla ne kadar fazla arkadaşımızı yanımızda görürsek, ne kadar fazla arkadaşımızı ortak adımlar atmaya başlarsak daha keyifli, daha güzel bir yer olacaktır. Hayal gerçeğe dönüşecektir diye umuyorum.
Yılgör: Bende hayale inat ve umut diyorum. Burası bizim için bir yerde inat, bir yerde umut. Umarız herkese de umut olur.
Bizi Takip Edin