“O” Olmayanlar

03 Ağustos 2017
Kim bu “o” hemen söyleyeyim. O sıfır beden. Yağ yok. Kas var. Kadınsa gerektiği kadar, erkekse üçgen vücut. Bacakları incecik, erkekse kaslı. Kalçası yok sanki. Selülit eser. Varsa da asla bilmiyoruz. Kıllı değil. Yani ya lazere gidiyor ya da “ben hep böyleyimdir zaten, genetik” diyor. Erkekse yüzü sakallı-bıyıklı, üçgen vücudu bebeksi. Sivilcesi yok. Hiç çıkarmadı […]

Kim bu “o” hemen söyleyeyim. O sıfır beden. Yağ yok. Kas var. Kadınsa gerektiği kadar, erkekse üçgen vücut. Bacakları incecik, erkekse kaslı. Kalçası yok sanki. Selülit eser. Varsa da asla bilmiyoruz. Kıllı değil. Yani ya lazere gidiyor ya da “ben hep böyleyimdir zaten, genetik” diyor. Erkekse yüzü sakallı-bıyıklı, üçgen vücudu bebeksi. Sivilcesi yok. Hiç çıkarmadı sanırım. Çıkardıysa da üstüne fondöten sürdü, göremedik. Sadece ve her zaman şık giyiniyor. Bakkala kuaföre de yani, hep şık gidiyor. Saçlar lepiska. Parlak, gür, tokaya gelmiyor mübarek. Kaşlar desen çizilmiş kalemle. Dişler inci. Sıra sıra böyle, bembeyaz dizilmiş. Yazın son moda bikini/mayo/haşeme/boxer onun üstünde. Boyu çok uzun. Çok ama. Ayakları ve elleri çok güzel. Burnu bir hokka. Düğme sanki, maşallah. Üstüne hiç ters ışık vurmuyor, vursa da filtre var. Fotoğraflar mecbur açılı tabii. Hokkaya zoom.

 

Nerde bulabiliriz? Ben şahsen çok azıyla temas halindeyim ama her gün televizyonda, gazetede, sosyal medyada, reklamlarda, bilbordlarda, el ilanlarında sadece “o”nu görüyorum. Durup bir düşünüyorsun, bir tip mi insan var bu ülkede? Aydınlatayım: öyle değil. Renk renk beden beden. Saçlısı saçsızı, kıllısı kılsızı, sıfır bedeni obezi, kısası uzunu, sivilcelisi sivilcesizi, engellisi, eşcinseli, müslümanı, ateisti, çift cinsiyetlisi, lekelisi, transı, bekarı evlisi, sağlıklısı sağlıksızı… Saymakla bitmez bir dolu beden. Gerçekle medyanın görünür kıldığı arasında öyle büyük bir uçurum var ki, başka dünyaları temsil ediyorlar sanki.

Bu neden önemli ki bu kadar? Çünkü mutsuz ediyorlar. “O” olmayanları yani. Bağırıyorlar bas bas her gün her yerde “o değilsin” diye. Olduğun halinle “olmamışsın” diyor. Henüz değil diyor. Bak hedef bu. Şimdiki zamanı bırak, hedefi tahtana yapıştır, koş diyor. Her gün de mutsuz ol diyor. İyi gelir, hırslanırsın. Zaten alışığızdır şimdiki zamanı gelecek zaman için harcamaya. Okulu bitirirsin, hele dur bir üniversiteye kapağı at da, üniversiteyi bitirirsin dur bakalım bir evlen de, evlenirsin e bir çocuk yap da önce, çocuk olur hele çocuklar bir büyüsün de. Sonra ölürsün zaten. Arkandan “tam bir rahat ettiydi, hayatını yaşayacaktı” derler.

Şimdi bu “o olmayanlar” bir kampanya yürütüyor. Beden olumlama (body positivity) hareketi deniyor adına. Özetle şunu diyor; insan her beden tipinde, şeklinde vardır, medyanın ve moda endüstrisinin dayatttığı bedenlere kavuşmak için çabalamak zorunda değildir. Hareket, yalnızca bir beden tipini sağlıklı, çekici ve “kabul edilebilir” sunan her şeye karşı çıkıyor.

Evrensel bir hareket elbet, Türkiye’de sesler yükselmeye başladı. Sosyal medyada hareketi tanıtan, anlatan, dil döken insanlar var.

Kampanya her ne kadar her tip ve şekil derken yalnızca kiloları kastetmiyor da olsa, büyük eleştiriyi buraya alıyor. Sağlıksız bedene teşvik eleştirisini bir kenara bırakarak, oldukça başarılı bulduğum bu kampanyanın henüz içermediğini düşündüğüm bir iki imkanına değinmek isterim. Birincisi, istisnaları olmakla beraber, kuvvetli olarak “beden” ile “kadın” arasındaki linke sarılması. Halbuki her türlü farklılığıyla var olan beden yalnızca kadınlara ait değil, erkekler de aynı şiddette olmasa da benzer bir baskının altında. Büyük baskının ve aşağılanmanın kadın bedenine yapıldığı aşikar, kampanyanın buraya odaklanması da oldukça anlamlı. Lakin erkek bedenini söz konusu etmemek, değinmemek iki önemli imkanı ıskalıyor. Birincisi “beden” kavramının yeniden ele alınması, yeniden yorumlanmasının önünü açma ve “kadın”la olan bağının zayıflatılmasına katkı yapma imkanı, ikincisi de kadın ve erkeği, “beden” gibi birçok farklı gerilimin öznesi bir kavramda buluşturma ve bir tür diyalog kanalı yaratma imkanı. Bu bakımdan kampanyanın ileri dönemlerde, kadına ağırlık verse de erkekleri de içeren bir dile dönmesini arzu ederim.

Bir diğer konu ise “beden olumlama”nın gerçekten uzun soluklu ve birçok farklı iç hesaplaşmayı doğuran zorlu bir süreç olduğunu kabul etmek ve görünür kılmak. Kampanyayı temsil eden kişilerin iletişim dilinde bir tür “kolaylık” var. Yaptım, oldu diyorlar sanki. Halbuki bu zorlu yolculuğun sonundan daha mühim olan süreci. Çünkü bedeni olumlayacak, dış dünyaya bu alanda baş kaldıracak olan beden değil, ruh. Yani yıllarca bunu içselleştirmiş, aşağılamalara maruz kalmış, kendini kapatmış, “mış gibi” yapmaya alışmış bir ruh. O ruhun onca vakit aşağıladığı bedeni yarından sabaha sevmeye başlaması ütopya. Dolayısıyla “başarı hikayeleri”nin yanında “başarısızlık hikayaleri” duymanın, kampanyaya önemli bir katkı sunacağını düşünüyorum. Yani her türlü “ara hali” kabul edilir kılmalı kampanya. Aksi, kampanyanın karşı çıktığı güzellemenin bir benzerini üretme riski taşıyor.

Kampanyanın kadınlar arasında da yeni bir diyalog kanalı yaratma fırsatı var. Son günlerde #kıyafetimekarışma kampanyasında gördüğümüz türden bir kadın dayanışması, kampanyanın “tektipleştirilen” bedenlere yaptığı eleştirinin, medyanın ve moda endüstrisinin karar vericileri üzerinde de etki yaratmasına katkıda bulunabilir. Bu nedenle kampanyanın dilinin ve üslubunun, Türkiyeli kadınların çeşitliliğine çağrı yapacak şekilde çeşitlenmesi mühim.

“Beden”, birçok gerilimin sıcak noktası. Umuyorum kampanyanın çabaları, “beden” kavramını tüm boyutlarıyla yeniden düşünmeye ve tartışmaya açmaya vesile olur.

 

Kapak İllüstrasyonu: Sharee Miller.

Pınar Gürer

Üyelik Tarihi: 02 Ocak 2017
8 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör