Manşetlerle Gelen Tutuklama
Büyükada’da 5 Temmuz’da ‘Dijital güvenlik, bilgi yönetimi ve stresle baş etme eğitimi’ konulu bir toplantı yaptıkları sırada polis baskını ile gözaltına alınan 10 hak savunucusundan 6’sının tutuklanmasıyla sonuçlanan süreç, üzerinde döne döne tartışmamız gereken özellikler taşıyor. İktidar medyasının delilden tamamen yoksun iftira manşetleriyle başlayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu manşetlerle uyumlu açıklamasıyla devam eden süreç, dün […]
Büyükada’da 5 Temmuz’da ‘Dijital güvenlik, bilgi yönetimi ve stresle baş etme eğitimi’ konulu bir toplantı yaptıkları sırada polis baskını ile gözaltına alınan 10 hak savunucusundan 6’sının tutuklanmasıyla sonuçlanan süreç, üzerinde döne döne tartışmamız gereken özellikler taşıyor.
İktidar medyasının delilden tamamen yoksun iftira manşetleriyle başlayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu manşetlerle uyumlu açıklamasıyla devam eden süreç, dün sabaha karşı yargı eliyle de tamamına erdirildi.
Akşam 7 Temmuz tarihli manşetinde ‘Tertip komitesi Büyükada’da’ başlığını kullanmış ve “Kılıçdaroğlu İstanbul’a yaklaşırken, sinsi plan deşifre oldu, yeni Gezi provokasyonunun hazırlandığı belirlendi” ifadelerine yer vermişti. Gazete bir gün sonra da, ‘Harita üzerinde yakalandılar’ manşetiyle yine hak savunucularını hedef göstermişti. Akşam, 9 Temmuz’da da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, henüz savcı dahi görmemiş hak savuncularına dair yaptığı, “15 Temmuz’un devamı niteliğindeki bir toplantı” açıklamasını manşetine taşımıştı.
Star gazetesi ise 11 Temmuz günü ‘Büyükada’da İngiliz parmağı’ başlıklı manşetinde, “İnsan hakları savunuculuğu görüntüsü altında Gezi benzeri kalkışma planlanan Büyükada’daki ihanet buluşmasının arkasından ABD’nin ‘CIA’ ve İngiltere’nin ‘MI6’ örgütleri çıktı” ifadelerine yer vermişti.
Türkiye gazetesi de 12 Temmuz’da, ‘Büyükada baskınının şifreleri/24 Temmuz planı çöktü’ başlıklı tamamen uydurma bilgilere dayanan bir manşetle hak savunucularını hedef gösterdi.
Aralarında basın davalarında birlikte mücadele ettiğim, arkadaşım Özlem Dalkıran ve Uluslararası Af Örgütü’nün hazırladığı önemli raporlara dair söyleşiler yaptığım güvenilir haber kaynağım, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser’in de bulunduğu hak savunucularının adliye sürecini sonuna kadar izledim. İfadelere giren avukatlarla konuştum, ifade tutanaklarını okudum.
Ortaya çıkan çıplak gerçek şuydu. 5 savcı tarafından ifadeleri alınan hak savunucularının hiç birine savcılık sorgularında ‘Gezi’ ile ‘casusluk’ iddialarıyla ilgili sorular yöneltilmediği gibi, somut örgütsel bağlantı gibi iddialara dayalı sorular da sorulmadı.
İfadelerden çıkan avukatlar, “Dosyada ciddiye alınabilir, delillendirilmiş hiçbir şey yok” görüşünde birleşiyordu.
Tüm bunlara rağmen dosyadan sorumlu Cumhuriyet savcısı, 10 hak savunucusunun tamamını şu gerekçeye dayanarak tutuklama istemiyle 10. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk etti:
“Somut olayda elde edilen dökümanların içeriği, tanık beyanları, ilişki irtibat raporları bir arada değerlendirildiğinde, süphelilerin çoğunun terör örgütleri ve mensuplarıyla, olan irtibatları, faaliyet alanları itibariyle sivil toplumu etki güçlerinin bulunması, terör örgütlerince benimsenen ve örgütlerin yaşantılarını sürdürmelerine yönelik, faaliyet şekillerinin vazgeçilmez bir unsuru olan yöntem ve taktiklere ilişkin terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda toplumsal kaosa dönüşecek hareketlenmeler yaratmak amacıyla toplantı düzenlemelerine göre yardım kastıyla hareket ederek eylemde bulunmak suretiyle atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetli şüphe bulunduğu, yabancı uyruklu şüphelilerin mevcut konumları ve ülkemize dair itibarları nazara alındığında bu amaç haricinde hareket etmelerinden bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Şüphelilerle ilgili terörizmin finansmanı ve casusluk eylemleri yönünden ayrıca soruşturmaya devam edilmektedir…”
Burada iki noktaya özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Savcı, “terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda toplumsal kaosa dönüşecek hareketlenmeler yaratmak amacıyla toplantı düzenleme” sonucuna nereden varıyor? Bu sorunun yanıtı yok.
İkinci olarak da, “Şüphelilerle ilgili terörizmin finansmanı ve casusluk eylemleri yönünden ayrıca soruşturmaya devam edilmektedir” cümlesinde de ‘casusluk’ iddiası ile ilgili bir kanıt bulunamadığı itiraf edilirken, bunun bulunması için çalışılacağı dile getiriliyor.
Oysa, Ceza Muhakemesi Kanunu gereği savcının, suçladığı kişilerle ilgili lehte ve aleyhteki delilleri toplama yükümlülüğü bulunuyor.
Dosya savcısı, hak savunucularıyla ilgili olarak lehte delil toplamayı bırakın, toplayamadığı ‘casusluk’ iddiasıyla ilgili aleyhteki delilleri ise bundan sonra toplamaya çalışacağını söylüyor.
Yani, insan hakları savunucularını günlerce hedefe koyan iktidar medyasının manşetlerinde geçen ‘Gezi’, ‘Casusluk’ gibi suçlamalar hak savunucularına ifadelerinde bile sorulmazken, savcı tutuklamaya sevk kararında bu manşetlerde ifade edilen iddiaları kanıtlamaya çalışmak için bundan sonra da çaba göstermeye devam edeceğini söylüyor. O arada da, ‘hak savunucuları tutuklu kalsın’ diyor.
10. Sulh Ceza Hakimliği de bu talebi 6 hak savunucusu için yerine getirerek tutuklanmalarına karar veriyor.
Bu gelişmenin bize söylediği şudur: Eğer iktidar sizi, bertaraf edilmesi gereken bir sorun olarak görüyorsa, hakkınızda somut bir delile dahi gerek olmadan, iktidar medyasının manşetleri ile hedef gösterilip, sonra da tamamen siyasallaşmış bir yargı mekanizmasıyla tutuklanabilirsiniz.
Kaynak: Evrensel
Yazar: Fatih Polat
Söz konusu köşe yazısı Fatih Polat’ın izniyle Sivil Sayfalar’da paylaşılmıştır
Bizi Takip Edin