Diyarbakır’daki hak savunucularının 15 Temmuz değerlendirmesi
15 Temmuz 2016 akşamı başlayan darbe girişimi bastırıldıktan bu yana tam bir yıl geride kaldı. OHAL ilanı, KHK’lar, ihraçlar, yargılamalarla geçen bu bir yıl insan hakları örgütlerinin çalışma yoğunluğunu hayli arttırdı. Diyarbakır’da faaliyet gösteren hak örgütlerine darbe girişiminin ardından geçen bir yılı sorduk. İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci […]
15 Temmuz 2016 akşamı başlayan darbe girişimi bastırıldıktan bu yana tam bir yıl geride kaldı. OHAL ilanı, KHK’lar, ihraçlar, yargılamalarla geçen bu bir yıl insan hakları örgütlerinin çalışma yoğunluğunu hayli arttırdı. Diyarbakır’da faaliyet gösteren hak örgütlerine darbe girişiminin ardından geçen bir yılı sorduk.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, değerlendirmesine ‘geçmişten bugüne kadar Türkiye’de gerçekleşen darbe ve darbe teşebbüslerinde rol alan herkesi ve temel haklarla özgürlükleri hiçe sayan, bireysel ve kolektif hakları reddeden tekçi ve retçi zihniyeti’ kınayarak başlayarak “Bizler her koşulda, her zaman ve herkesin evrensel hukuk kuralların içinde kalmalarını istedik. Hukuk dışına çıkan herkesten bağımsız ve tarafsız yargı yoluyla hesap sorulmasını istedik. Hatırlarsanız bölgede yürütülen operasyonlar ve çatışmalarda, sokağa çıkma yasakların olduğu dönemlerde görev yapan mülki idari amirler kolluk kuvvetler ve benzeri kişilerin çoğu hukuk dışına çıkarak faaliyetlerde bulundular. Bizler, defalarca kamuoyunu ve siyasal iktidarı uyarmamıza rağmen dikkate alınmadık tam tersine siyasal iktidar destek verip onlara dokunulmazlık zırhı getirerek korumaya aldılar. Daha sonra meydana gelen darbe teşebbüsünde bölgede hukuk dışına çıkan kolluk kuvvetleri, bürokratlar, istihbarat elemanların büyük çoğunluğunun yer aldığını ve tutuklandıklarını görüyoruz. Bunları söylememin nedeni hukuk dışına çıkan suç işleyen herkesten hesap sorulmasa ve bunlara sahip çıkılırsa bizleri farklı tehlikeler bekliyor demektir”şeklinde konuştu.
‘OHAL’in keyfilik, yani hukuk dışına çıkmak ve KHK’larla istediğini yapmak’ olduğunu vurgulayan ve ‘Bir yıllık OHAL sürecine baktığımızda keyfi olarak davranıldığına dair binlerce örnek verebiliriz’ diyen Bilici kayyum atanan DBP belediyeleri, kaldırılan dokunulmazlıklar ve milletvekillerinin hapsedilmesi, ihraç edilen binlerce kamu emekçisi, kapatılan gazeteler ve gazetecilerin tutuklanması gibi olayları sıralayarak gözaltında işkence ve kötü muamele vakıalarında OHAL süresince büyük artış yaşandığını kaydetti.
OHAL demenin; “temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması, ekonomik ve sosyal hakların güvencesiz bırakılması, bunun sonucunda insanların kendilerini hiçbir anlamıyla güvende hissetmediği ve bunun sonucunda büyük bir işkence ve travma için girmesi” demek olduğunu anlatan Bilici sözlerini şöyle sürdürdü: İnsan hakları savunucularına yönelim olduğu dönemlere bakıldığında ihlallerin yoğun bir şekilde yaşandığı dönemlerdir. Bu dönemler de insan hakları savunucuları, siyasal iktidarların yapmış oldukları ihlalleri açığa çıkarıp ve raporlaştırarak tüm dünyayla paylaşıp bilgilendirme yapar. Bunun sonucu siyasal iktidarlar rahatsız olurlar. Bunun üzerine insan hakları savunucularını hükümet planlı ve programlı bir şekilde hedef yaparak kriminalize edip kendince kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırma politikasını sürdürürler. Ama şimdiye kadar bu yöntemle hiçbir sonuç alınmamıştır. Umuyor ve diliyorum şuan gözaltında bulunan insan hakları savunucuları derhal serbest bırakılır ve özgürlüklerine kavuşmuş olurlar.”
15 Temmuz darbe girişimini ilk geceden bu yana lanetlediklerini ve insan hakları örgütü olmaları hasebiyle bütün darbe ve darbe girişimlerinin karşısında yer aldıklarını vurgulayan HAK İNİSİYATİFİ Diyarbakır üyelerinden Recep Yavuz ise, ‘darbe girişimleri bastırıldıktan sonra aklı selim kaybedilirse hukuk düzeni alt üst olur, maalesef şu an bunu yaşıyoruz’ açıklamasında bulundu. Kim olursa olsun, devlet bürokrasisi içinde bir yapının işleyişine izin verilmemesi gerektiğinin altını çizen Yavuz, ‘şeffaf ve hesap verebilir bir bürokrasinin yanlışları dahi hesap verme sorumluluğu taşımayan bir kliğin doğrularından daha doğrudur’ şeklinde konuştu. Recep Yavuz şöyle devam etti: Darbe girişiminin ilk anında meclisteki bütün siyasal partiler darbeye karşı birlikte durdular. Ancak bu birliktelik siyasal rekabetlerin öne çıkarılmasıyla maalesef sürdürülemedi. OHAL’in ilan edilip sürekli uzatılması, OHAL gerekçesiyle çeşitli keyfiliklerin uygulanması insan hakları açısından bizi çok geriye götürmüştür. Nitekim iş en son insan hakları savunucularının keyfi bir şekilde gözaltına alınmaları ve hem siyaset hem de medya tarafından dosyanın gizliliği ile masumiyet karinesi ihlal edilerek arkadaşlarımız sistematik bir mağduriyete maruz bırakılmışlardır. Darbelerin içsel ve dışsal çeşitli faktörleri vardır, bunlar Türkiye’de darbe düzenini var eden bir şekilde yaşamaktadırlar. Nasıl ki 2016 yılında bir darbeyi kimse beklemiyorsa ve buna rağmen girişiminde bulunulduysa, darbe düzenini değiştirmeden yine yaşanmayacağının garantisini kimse veremez. Mevcut düzen, darbelerin gerçekleşmeyeceği şekilde düzeltilmiş değildir.
Hükümetin darbe düzenini tamamen ortadan kaldıracak düzenlemeler yapması ve sistematik hak ihlallerinin yaşandığı bir atmosferden insan haklarını önceleyen bir döneme geçmesi gerekmektedir. Bu hem toplumsal beklenti hem de siyasal sorumluluğun gereğidir”
Bizi Takip Edin