15 Temmuz’un sivil topluma yansımaları: Muhafazakar sivil toplum kuruluşlarına yönelik kaygı arttı

Darbe teşebbüsünün en çok “vurduğu” başkent Ankara’da muhafazakar sivil toplum kuruluşlarına mikrofon uzattık, dernek ve vakıf temsilcileriyle 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeleri konuştuk. Ortak görüş; “15 Temmuz, dernek, vakıf ve cemaatlere yönelik toplumsal kaygıyı arttırdı. Darbe teşebbüsü büyük bir travma yarattı, bizi iki kat vurdu” 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesi; başkentin sağına soluna düşen bombaların, […]

Darbe teşebbüsünün en çok “vurduğu” başkent Ankara’da muhafazakar sivil toplum kuruluşlarına mikrofon uzattık, dernek ve vakıf temsilcileriyle 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeleri konuştuk. Ortak görüş; “15 Temmuz, dernek, vakıf ve cemaatlere yönelik toplumsal kaygıyı arttırdı. Darbe teşebbüsü büyük bir travma yarattı, bizi iki kat vurdu”

15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesi; başkentin sağına soluna düşen bombaların, ülke genelinde sokağa dökülen tankların, askeri bölgelerdeki çatışma haberlerinin bünyemizde yarattığı travma bir yana, sonrasında ortaya çıkan gerçekler, yaşanan gelişmeler, her kesimde farklı toplumsal travmalara yola açtı. Biz de 15 Temmuz’un seneyi devriyesinde “acaba bu konuya nasıl değinsek? Neyi, hangi açıdan gündeme getirsek? Sivil topluma etkilerini nasıl yansıtsak” diye kafa yorarken bu travmayı iki kat fazla yaşadığını dile getiren muhafazakar kesime mikrofon uzatmaya karar verdik. Bu doğrultuda sorular hazırlayarak belli bir çerçeve belirledik. Röportaj yapılan sivil toplum kuruluşlarına genel çerçevenin dışına çok çıkmadan benzer sorular sorduk.

Bir liste hazırlayıp, Muradiye Vakfı, Semerkant Vakfı, Araştırma ve Kültür Vakfı, KABİP, Anadolu Vakfı, TUGVA, İnfak Vakfı, TÜRGEV, Yeni Dünya Vakfı, İLKDER, Başkent Kadın Platformu Derneği ile röportaj yapma fikrimizi paylaştık. İçlerinden hiç ulaşamadığımız da oldu, röportaj yapmayı kabul etmeyen de… Sonuçta 5 sivil toplum örgütü temsilcisi ile konuşma fırsatı yakaladık.

Bu sivil toplum kuruluşlarından İnfak Vakfı, İLKDER, Başkent Kadın Platformu Derneği, Yeni Dünya Vakfı ile Araştırma ve Kültür Vakfı görüşme talebimizi kabul ederek, bize kapılarını açtı.

Muhafazakar kesim içinde çalışmalar sürdüren bu dernek ve vakıflar genelde gençlere burs/yurt, gıda/yemek yardımı gibi hayır işleri yapıyor, eğitim yayınları çıkartıyor, kültürel etkinlikler düzenliyor. Aralarında kadın derneklerinin ise çok özel bir yeri var, 28 Şubat süreci ile birlikte “başörtüsüne özgürlük” ve “hak ihlallerine karşı demokrasi” mücadelesi vermek zorunda kalan kadın derneklerinin diğerlerine göre biraz daha fazla siyasi faaliyetler sürdürdüğünü belirtmek de fayda var.

Görüştüğümüz sivil toplum örgütlerinden edindiğimiz izlenimlere göre ‘Fethullah Gülen yapılanması’ ve darbe teşebbüsünün etkilerini anlatmak için 15 Temmuz önce ve sonrası olarak iki farklı değerlendirme yapmak gerekiyor.

15 Temmuz öncesi , aslında bir bakıma da 17/25 Aralık öncesi Fethullah Gülen yapılanmasının; devlet desteği ile sürdürdüğü ve tekeline aldığı sivil toplum faaliyetleri; muhafazakar kesim özelinde “hayır işleri” ve “eğitim/kültür faaliyetleri”, çok köklü pek çok yapıya hareket alanı bırakmıyor. Bağışlarla ayakta duran pek çok vakıf ve dernek, muhafazakar kesime kendilerini anlatmakta, Ramazan ayında ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak iaşe yardımını örgütlemede, gençler için burs faaliyetleri gerçekleştirmekte ya da kurban bağışı toplamakta oldukça zorluk çekiyor, geleneklerini sürdürecek genç nesillere faaliyetlerini anlatacak zemin bulamıyorlar.

15 Temmuz darbe teşebbüsü ise tam da bu noktada bu dernek ve vakıflara ikinci darbe niteliği taşıyor. OHAL koşullarında, ‘Fethullah Gülen Yapılanması’nın kurduğu, kurdurduğu pek çok dernek ve vakıf ardı ardına kapatılırken, bir yandan büyük bir boşluk doğuyor, öte yandan  da muhafazakar kesimde büyük bir travma yaşanıyor ve yoğun bir güven problemi, toplumsal kaygı baş gösteriyor. Devlet veya hükümet desteğiyle kurulan ya da sonradan desteklenen sivil toplum kuruluşları bu boşluğu doldurmaya çalışırken, vatandaşla iletişimde aralarına bir duvar daha örülen, farklı geleneklerden gelen vakıf ve dernekler ise yeniden bir güven zemini oluşturma derdiyle çalışmalarını sürdürüyor.

*Söz konusu röportajlar  Zehra Tozkoparan’ın değerli katkılarıyla hazırlanmıştır.

ARAŞTIRMA VE KÜLTÜR VAKFI BAŞKANI METİN MAYİTAPOĞLU: FETÖ’ NÜN İSLAMİ CAMİADAKİ VAKIF, CEMAAT VE DERNEKLERE VURDUĞU DARBE DİĞERLERİNE ORANLA İKİ MİSLİ

Araştırma ve Kültür Vakfı 1998 yılında İstanbul’da kuruldu, 1992 yılında Ankara şubesi açtı ve şu anda Hacı Bayram Veli Cami çevresindeki eski Ankara evlerinden birinde faaliyetlerini sürdürüyor.

Gençlere yönelik projeler üreten Vakıf, konferanslar, kamp faaliyetleri, panel, yaz okulu gibi etkinlikler düzenliyor, çeşitli yayınlar ile gençlere sesleniyor.

Araştırma ve Kültür Vakfı Ankara Başkanı Metin Mayitapoğlu, 15 Temmuz süreci sonrası sivil toplum örgütlerinin yaşadıklarına ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı.

https://www.youtube.com/watch?v=0R9Rgt7gNBI

Mayitapoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Bu yapı (FETÖ) bu anlamda Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının geneline ciddi bir darbe vurdu ama İslami camiadaki vakıf, cemaat ve derneklere vurduğu darbe belki onun iki misli fazlasıyla gerçekleşti.”

“Cemaat, imam, abla, abi, hizmet, vaiz, himmet gibi kavramlar, tamamen İslami medeniyetinin oluşturduğu kavramlardır ve bu süreçte bu kavramların ciddi anlamda içi boşaltıldı.”

“İslami camia ve vakıflar bu işin tek sorumlusu mu diye sorduğumuz zaman belki en son sırada olacak kesim… Bunun üstünde siyaset, bürokrasi, iktidar, devlet, devletin diğer kurumları bu işin birinci derecede sorumluları. Bunun belki en masum kesimi vakıf ve cemaatler ise en fazla bedel ödeyen kesim oldu.”

“Hem devletin hem de uluslararası güçlerin desteğini alarak dünya çapında organize oldular. Bunun suçluluları kim? Eğer bu arkadaşlar bugün bu kadar kötüyse bunu bu hale getirenlerden de bu hesabın sorulması gerekiyor. Oysa ki bu yapı büyük ihtimalle benim kanaatime göre NATO konseptli kurulan bir yapı. Ve dünya üzerinde de teşkilatlanmasını Amerika ve Batı yardımı ve desteğiyle sağlamıştır.”

“Sivil toplum kuruluşları toplum içinde çok ciddi bir ihtiyaç. Devletin bütün kurumlarının ulaşamadığı noktalara sivil toplum kuruluşları çok rahat ulaşabiliyorlar ve çok daha insancıl ulaşabiliyorlar. Mekanik değil ve insanlar bunu daha çok tercih ediyorlar.”

“Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının şeffaflaşması lazım.  Biz burada yaptığımız tüm faaliyetleri duyuruyoruz ve kamuoyuna açık,  ücretsiz bir faaliyet yapıyoruz ve bütün bağışlarımız resmi olarak kayıtlı”

“Devletin sivil toplum kuruluşları üzerinde kontrol kurması çok taraftar değilim işin açıkçası; devletin veya hükümetin… Çünkü sivil toplum kuruluşları bağımsız yapılardır ve sivil toplumun oluşturduğu bir inisiyatiftir.  Eğer bunun üzerine biz devletin veya hükümetin ya da başka kanalların kontrolünü korsak, buraya giriş yaparsak yaşadığımız 15 Temmuz sürecinden farklı bir yapı çıkmaz ortaya”.

“Bizim merdiven altından çıkmamız lazım. Yani cumhuriyet döneminde bizim İslami camiadaki sivil toplum kuruluşları Anayasadaki 163. Maddeden dolayı sürekli olarak merdiven altına kaçmak zorunda kaldı. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, bu anlamda bir ciddi bir sıkıntı yarattı. 28 Şubat süreci ise bizi ciddi anlamda yıprattı ve bu süreçte ister istemez sivil toplum kuruluşları İslami camiada ve 12 Eylül sonrasında sol camiada merdiven altına kaçmak zorunda kaldı. Sivil toplum kuruluşları kendilerini ifade etme alanı oluşturamadılar. Bu biraz da devlet tarafından engellendi.”

“Sivil toplum kuruluşunun mülkünün malının olması doğru bir şey değil. Siz eğer vakıfsanız aldığınızı ihtiyaç sahiplerine dağıtmak zorundasınız. İmkanlarınızla yeni insan nesli yetiştirmek zorundasınız, ihtiyaç sahibi insanları yetiştirmek zorundasınız. Sivil toplum kuruluşlarının bu anlamda yoğun bir mülk sahibi olması doğru bir davranış değil. Ondan sonra bu sizi güce dönüştürüyor.”

“Fetullah Gülen hareketiyle ilgili 94-95’te yaptığımız eleştiride bu kadar okullaşmanın bu yapıyı saptıracağını, sapan bu yapının da bu milletin başına bela olacağının yorumunu yaptığımızda bizi eleştirmişlerdi. Çünkü uluslararası bir boyutta teşkilatlanma, okul açarsanız birileri sizin tabiri caizse damarınıza basıp gırtlağınıza yapışır. Bir yere yönlendirmek ister sizi.”

“Şimdi devletin bugün kurduğu veya kurmaya çalıştığı veya hükümetlerin kurmaya çalıştığı sivil toplum kuruluşları bu anlamda diğer sivil toplum kuruluşlarına çok hayat, yaşama şansı bırakmıyor gibi bir görüntü var ortada. Aslında devletin burada bir refleksi var. Devlet ciddi bir travma geçirdi. Toplum ciddi bir travma geçirdi.”

“Aslında devlet sivil toplum kuruluşları alanından geri çekilmesi lazım. Ama o anlamdaki sivil toplum kuruluşlarına belli bütçeler ayırarak belli alanlar biçerek bu konuda bir yönlendirme yapması ve kontrol etmesi lazım.”

“Bugün sivil toplum kuruluşunun yapabileceği şeyleri devlet yapıyor. O öyle yapınca sivil toplum kuruluşları devleti yönetmeye kalkıyor. Aslında herkesin yerini bilmesi lazım.”

“Sancılı bir süreçten geçiyoruz. Umarım sivil toplum kuruluşları durması gerektiği yerde dururlar, siyaset de durması gerektiği yerde durur. Devletin de durması gerektiği yerde durması kanaatindeyim.”

“Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bütün insanların bütün kurumların kendi öz eleştirisini yapması lazım. Kendi kendini sorguya çekmesi lazım.”

“Artık toplumda insanların birbirine karşı olan güveni ciddi anlamda zedelendi ve biz bu güveni yeniden sağlamamız lazım. Yeniden kendi görev tanımlamamızı yapmamız lazım.”

“Bu camianın dışında yaşayan insanlar da var. Yani Müslüman olmayabilir, İslami hassasiyeti az olabilir, farklı bir düşünce yapısında olabilir ve biz bu insanlarla nasıl bir araya gelip oturup konuşup yaşadığımız bu coğrafyaya sahip çıkmayı nasıl sağlarız bunu konuşmamız lazım.”

“15 Temmuz akşamı niye sokağa çıktınız diye sorsanız bana, ‘darbe oluyor’ dedikleri zaman ‘eyvah ülke işgale açılıyor’ diye sokağa çıktım; yani ‘vatanımız elimizden gidiyor’ diye sokaklara çıktık ve sabahlara kadar sokaklardaydık ondan dolayı Türkiye’deki bütün camianın aklını başına toplaması lazım.”

BAŞKENT KADIN PLATFORMU DERNEĞİ BAŞKANI DR. ZEYNEP GÖKNİL ŞANAL: 15 TEMMUZ SONRASI SİVİL TOPLUMUN ETKİLİ OLMA OLASILIĞI KALMADI

Başkent Kadın Platformu Derneği, farklı gönüllü kuruluşlar ve sivil yapılarda çalışan kadınların yanı sıra kendisini herhangi bir yerle bağlantılı görmeyen, toplumsal konulara duyarlı kadınların da bulunduğu bir grup aktivist tarafından 1995 yılında Ankara’da kuruldu. Temsilci ve üyelerinin çoğunluğunun başörtülü olması nedeniyle, platform 28 Şubat ve sonraki süreçte “başörtüsü yasağı ile diğer hak ihlallerine” karşı verdiği yoğun mücadele ile adını duyurdu. Dernek, hala kadın sorunlarının tespiti, teorik ve pratik çözüm önerileri, kadınlar arası diyalog, iletişim, dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamak gibi başlıklarda güçlü bir şekilde faaliyet gösteriyor.

Başkent Kadın Platformu Derneği Başkanı Dr. Zeynep Göknil Şanal, 15 Temmuz sonrası süreci Sivil Sayfalar’a değerlendirdi.

https://www.youtube.com/watch?v=Lc2TPqFd8H8

Değerlendirmeden önemli satır başları şöyle:

“Darbe teşebbüsü, tabi ki bir sorgulama getirdi. Herkes açısında bir dolu şeyin sorgulanmasına sebep oldu bu darbe.”

“Aslında platformu temsilen böyle bir konuda açıklama yapmak doğru değil kafalar çok karıştı bu bir gerçek; bir takım şeyleri sorgular olduk. Biat kültürü öyle bir şey ki tartışmıyorsun sorgulamıyorsun sadece emri uyguluyorsun ve benim şahsi fikrim bu koşullarda Allah’tan başka hiç kimseye biat edilmez.”

“Türkiye Cumhuriyeti sözüm ona laik bir devlet; bütün dinlere, mezheplere cemaatlere eşit… ve işlerine karışmıyor olması gerekiyor. Ama Türkiye her konuda olduğu gibi bu konuda da bir takım kendine münhasır klişeleri olan bir ülke.”

“Ben hiçbir şekilde devlet baskısının engelleyici bir unsur olduğunu düşünmüyorum. Devlet baskıcı olduğu zaman her şey yer altına iner.”

“Kapatılan dernekler, vakıflar var. Ama sadece dini bakımdan bakmak doğru mu, onu düşünürüm. Bunun sadece dini boyutu yok bunun siyasi boyutu da var. Etnik boyutu da var, yani genel olarak OHAL durumundan dolayı genel olarak baskı ortamında yaşıyoruz. Bunun sadece dini guruplara olduğunu düşünmüyorum, değil de zaten.”

“Zaten sivil toplumun görevi siyaseti etkilemek. Kamuoyu oluşturup bir takım şeyleri siyasete kabul ettirmek varlığımızın amacı bu aslında. Biz iktidar kaygısıyla yola çıkmayan insanlarız.”

“15 Temmuz sonrası sivil toplumun etkili olma olasılığı kalmadı aslında OHAL’den dolayı baskıcı bir ortam var sivil toplum sesi çıkarmaya çekinir hale geldi aslında.”

İNFAK VAKFI BAŞKANI ÖMER KÖSE: PARALEL YAPILAR BİR TANE DEĞİLDİR BU ÜLKEDE

Ankara’da 1996 yılında kurulan İnfak Vakfı, “Zenginin fakire uzanan eli, muhtaç olup da söyleyemeyenin dilidir” cümlesiyle kendini tanımlıyor. Kültürel ve sosyal faaliyetler, geziler, iftar programları, sohbetler, şiir geceleri, yaz kampları, umre organizasyonları düzenleyen vakıf, burs, öğrenci evleri, gıda, giysi bağışı gibi yardım etkinlikleri de yapıyor. İnfak Vakfı Başkanı Ömer Köse ile 15 Temmuz öncesi cemaat faaliyetleri ve sonrası yaşanan gelişmelerin diğer sivil toplum örgütlerine yansımalarını konuştuk.

https://www.youtube.com/watch?v=PpR3FO7S818

Önemli satır başları ise şöyle:

“Şimdi cemaatin kısa bir geçmişine bakarsak durumu daha iyi kavrarız. 1970’li yıllardan sonra FETÖ hayır yapan gençlerin gelişmesine yönelik eğitimler yapan, siyasetle hiçbir alakası olmayan, dindar kesimi etkileyen, halk arasında sempati kazanan bir örgüt… Zaman zaman siyasi partilerden de destek alıyordu; özellikle Özal döneminde yurt dışına açılmalar oldu… Hayırseverlerin hayırları büyük ölçüde oraya aktarılıyordu. Darbeye kadar böyle bir sıkıntısı vardı sivil topluma FETÖ hareketinin.”

“Zaman zaman halktan destek almak için gittiğimizde; ‘biz zaten yaptığımız yardımları, işlerinde kullanan bir grup var, bu da hizmet hareketi var, biz onlara yardım ediyoruz’ sözlerine maruz kalıyorduk.”

“Bizim gibi sivil toplum kuruluşlarına zararı oldu ancak son aylarda hayırseverler biraz yumuşama gösterdiler.”

“Cemaat aslında İslami bir kavram. Ancak cemaat birbirlerine dışarıda bağlı, devleti kullanacak örgüt kuracak yapılar gibi ortaya çıktığında FETÖ gibi oraya çıkıyor.”

“Devlet aslında geçmişte çok baskı uyguladı, insanları yer altına itti. CHP zihniyeti gizli yapılanmayı teşvik etti. Cezaları getirdi. Kitap okudukları için Kur’an okudukları için cezaları getirdi. Vatandaşla devlet hep kavga halinde oldu. Bu da vatandaşları devlete karşı tavır alma gibi bir duruma itti. Gizli yapıları teşvik etti.”

“Paralel yapılar bir tane değildir bu ülkede. Başka paralel yapılarda vardır bu ülkede ve bu yapılar zamanı geldiğinde ortaya sokulur. Yeni belalar bu toplumun başına açılır.”

“Soruyorlar ‘Adıyaman’a (Adıyaman Cemaati) bağlı mısın değil misin?’. Bağlıysa üst seviye oluyorsun değilsen kalıyorsun. İnsanlar bağlı olduğu kişilerin dediklerini yapıyorsa ortada paralel yapı vardır. Süleymancılar çok daha farklı yapıdadır. Dış güçlerle birlikte çalışıyorlar.”

“Devlet sivil toplum örgütlerine geniş bir yol çizmeli ve devlet birçok yerden elini çekmeli”

“Şimdi akredite olmuş sivil toplum kuruluşları var devlet büyüklerinin güdümünde kurulmuş; çok yakınlarının kurduğu; kendilerinin o bünyelerden geldiği vakıflar var.”

“Devlet her şeyi biliyor anlayışından kurtulmak lazım. Bu hususta bir eğitime ihtiyaç var.”

YENİ DÜNYA VAKFI ANKARA TEMSİLCİSİ ALİ TOKÖZ: FETÖ SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINI VURDU

Merkezi İstanbul’da olan Yeni Dünya Vakfı, 1996 yılında Hadım Hasan Paşa Medresesinde kuruldu. Ankara Hacı Bayram’da bir şubesi, Türkiye genelinde ise 15 temsilciliği olan vakıf, üniversite öğrencilerine verdiği barınma olanakları ve bursların yanı sıra çeşitli sosyal faaliyetler de düzenliyor. “Yeni bir dünya için çalışıyoruz” sloganıyla çalışmalarını sürdüren vakıf, önceliklerini, “Gençlerimizin milli ve manevi değerlere bağlı, bilgili, kültürlü, ahlaklı, yeniliklere açık, aydın birer şahsiyet olmalarını sağlayarak milletimizin huzur içinde kalkınmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak” olarak açıklıyor.

Vakfın Ankara Temsilcisi Ali Toköz ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan gelişmelerin muhafazakar sivil toplum örgütleri üzerindeki etkisi üzerine konuştuk.

https://www.youtube.com/watch?v=I2Mkn1pHzII

Sohbetten satır başları şöyle:

15 Temmuz ayaklanması; bu hain FETÖ; sivil toplum kuruluşlarını vurdu. İnsanların inanç değerlerini yardım değerlerini ortadan kaldırdı. Vakıflarımız, bu tür hizmet veren derneklerimiz ciddi derecede sıkıntı içinde… Vatandaş artık güvenip de yardım etmiyor.”

“Bu müesseselerin kurumlaşması lazım. Birçok yeni dernek, vakıf oluşmaya başladı. Bu da kirlilik meydana getirdi. Burada da insanların güveni sarsılmaya başladı. Her önüne gelen vakıf, dernek kurmaya çalışırsa bunlara da yeni düzenleme gelmesi gerekiyor.”

“OHAL’in devam etmesi lazım. Suçlu olanların tedirgin olması lazım, biz bundan şikayetçi değiliz. Daha rahat görevlerimizi yapıyoruz. Denetim olması gereken şey. Güvenilinir olmamız sağlıyor.”

“Sivil toplumun önde olacağı sürece doğru gidiyoruz. Siyasilerin de sivil toplum ekiplerini asla ihmal etmemesi gerekir.”

“Türkiye’de yüzde 60-70 insanın dernek ya da vakıflarla ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Siyasilerin bunları yok saymaması lazım. Önümüzdeki dönem bu derneklerin toplumların daha ön planda olacağını düşünüyorum.” 

 İLKDER BAŞKAN YARDIMCISI HAYRİYE KILIÇ: CEMAATLERE YÖNELİK BİR KAYGI OLUŞTU

Ankara’da üniversiteden yeni mezun genç kadınlar tarafından, 1994 yılında kurulan İlke Kadın İlim Kültür ve Dayanışma Derneği (İLKDER) hak ihlallerine karşı mücadele, sosyal ve hayır amaçlı faaliyetlerle kadın duyarlılığını ortaya koymak için çalışmalarını sürdürüyor. Endonezya’daki tsunamiden sonra Açe’de, depremden sonra da Pakistan Keşmir’de yetim ve öksüz  çocuklara sahip çıkabilmek için Koruyucu Aile Platformu’nu oluşturan İLKDER, kadın eksenli çalışmalar yapan bir sivil toplum örgütü.

İLKDER Başkan Yardımcısı Hayriye Kılıç ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan gelişmelerin sivil toplum örgütlerine etkisini konuştuk.

https://www.youtube.com/watch?v=MsWIJ6NZXkU

Sohbetimizden satır başları şöyle:

“Cemaatlere olan yaklaşımda insanlarda bir güvensizlik olduğunu düşünüyorum. Biz dernek olarak bunu kendimizde yaşadık.”

“Acaba bu verdiğimiz yardımlar nereye gidiyor sorusu kafalarda daha fazla oluşmaya başladı.”

“Sivil toplumu rayına oturtabilirsek eğer; cemaat ve tarikatlara şu an baktığımız zaman; cemaatlerin topladığı yardımlardan aidatlardan devletin haberinin olup olmadığı sorusu aklımızı meşgul ediyor. Ama sivil topluma baktığımızda bir kuruş dahi aidatın kaydını tutmamız gerekiyor. Ama bu cemaatlerde ve tarikatlarda bu kayıtların tutulmadığını düşünüyorum.”

“Toplumun her kesiminden insanın saygısını kazanmış bir kişiydi Fethullah Gülen ve meclise baktığımızda devletin kademelerinde başbakanlıktan tutun cumhurbaşkanına kadar devletin her seviyesine kadar gerçekten itibar gören bir cemaatti. Hatta şöyle bir söylemde vardı: Alnı secdeye değen insanlardan zarar gelmez.’’

“Hükümette iki taraflı bir korku var o yüzden baskı olabilir diye düşünüyorum ben. Baskının olduğunu da düşünüyorum.  Yani insan hakları örgütlerine yönelik farklı sivil toplum örgütlerine yönelik baskılar olduğunu düşünüyorum.”

“Bugün belediyenin yükünü alırsınız yarın farklı platformlarda hükümetin yükünü alırsınız. Bugün Hollanda’da farklı yerlerde hükümet üyelerini, bakanları konuşturmayanlar, bir sivil toplum örgütü başkanını konuşturabilirler ve devletin ya da Türkiye’nin yapmak istediği pek çok şeyi sivil toplum ayağıyla yapabilirler.”