Adaleti ‘yollarda’ arayanlar: Buradayım, çünkü…
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 20 Temmuz’da başlattığı “Adalet Yürüyüşü” sivil toplumdan da katılım buldu. Halkın ve sivil toplumun kimi taleplerini sizinle paylaşıyoruz. 6 Temmuz Perşembe günü mola verdikleri esnada katılımcılara neden yürüdüklerini, yürüyüşteki çeşitliliği ve beklentilerini sorduk…* “Şu an adaletten daha fazla ihtiyacımız olan bir şey yok” Güzin Alpaslan: […]
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 20 Temmuz’da başlattığı “Adalet Yürüyüşü” sivil toplumdan da katılım buldu. Halkın ve sivil toplumun kimi taleplerini sizinle paylaşıyoruz.
6 Temmuz Perşembe günü mola verdikleri esnada katılımcılara neden yürüdüklerini, yürüyüşteki çeşitliliği ve beklentilerini sorduk…*
“Şu an adaletten daha fazla ihtiyacımız olan bir şey yok”
Güzin Alpaslan: Şu an adaletten daha fazla ihtiyacımız olan bir şey yok. Başta yürüyüş hakkında ümitsizdim fakat şu an daha iyiye gidiyor. Kılıçdaroğlu adalet talebini genişletti. Baştaki gibi sadece kendi vekili için değil herkes için adalet talep etmeye başladı. Çeşitliliğin artmasıyla katılanların talepleri çoğaldı. Bugün bu talep nerede oluşuyorsa oraya gitmek ve o sesi yükseltmek gerektiğini düşünüyorum. Onun için bugün kadınlar olarak kadınların talepleriyle geldik.
Bu yürüyüş en azından tüm Türkiye’ye adalet talep eden insanların var olduğunu gösterdi. Sonucun nasıl olacağını muhalefetin kararlılığı belirleyecek.
“Bu yürüyüşün daha fazla insanı kapsaması gerektiğini düşünüyorum”
S.E*: Herkes susturulmuş olmaktan şikayetçi, buradaki herkesin farklı bir adalet talebi var. Hukukun fiili olarak askıya alındığı bir dönemde yaşıyoruz. Ben de herkes gibi adalet için katıldım. Adaletsizlik tepemizde bir Demokles kılıcı gibi. Onunla terbiye ediliyoruz ve hayatımızı ona göre dizayn ediyoruz. Korkuyla yaşıyoruz ve düşünce dünyamızda bu adaletsizliğe teslim oluyoruz. Bu bizi günlük hayatımızda yönlendiriyor.
Bu yürüyüşün daha fazla insanı kapsaması gerektiğini düşünüyorum, burada yürüyen insanların sadece kendileri için değil, herkes için adaleti istemesi ve ona inanması gerekiyor.
Biz de sadece kendimiz için adalet istersek yine değişen bir şey olmaz. Eğer bu yürüyüşü başlatan Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten herkes için adalet isteyecekse; suçlular için de adalet isteyecek, terörist için de adalet isteyecek Adaletten kastım affetmek değil, adalet dediğimiz şey adil yargılanma mekanizmasını herkes için var etmek. Herhangi biri niye buna itiraz etsin ki? İtiraz edenin insanlıkla problemi vardır, aklıyla problemi vardır.
“Bütün canlılara adalet için, Cerattepe’ye adalet için yürüyoruz”
Neşe Karahan (Yeşil Artvin Derneği Başkanı): Cerattepe için, adalet için buradayız. Biliyorsunuz, Artvin halkı yirmi beş senelik yaşamsal bir mücadele sürdürüyor. Mücadelemiz yirmi beş senedir devam ediyor. Bütün hukuksal ve bilimsel kazanımlarımıza rağmen, çarşamba günü Danıştay kararı gerekçesiz bir şekilde onadı, aynı Danıştay 2009’da burada madencilik yapılamaz diye ruhsatları iptal etmişti. 2015’te yine ÇED raporunu iptal etti, ama ne yazık ki aynı Danıştay dün biliyorsunuz 19 Eylül’den beri Artvin’de olağanüstü halin dışında valilik yasakları var ve sürekli tekrar ediyor her ay, eylem yapmamız yasaklanıyor. Daha doğrusu eylemin ötesinde basın açıklaması herhangi bir duyuru yapmamız da yasaklanmaya çalışılıyor. Ama Artvin halkı mücadelesine devam ediyor. Danıştay o kararı onadı, bir gerekçe belirtmeden onadı, bu utanç verici bir şey, yani hukukun tamamen bittiğini gösteren bir şey. Danıştay kendini inkâr ederek, daha önceki kararlarına rağmen böyle bir karara vardı. O karar bizi zaten Danıştay’ın kararını beklemeden yukarıda jandarma eşliğinde, yani devletin güvenlik güçlerini kullanarak bir miktar çalışma yapmaya çalışıyorlar. Biz son zamanlarda zaten hep onların kirliliklerini hem de kurumlara suç duyurusunda bulunduk. Mücadelemiz sürecek, sürüyor. Asla geri çekilmeyeceğiz. Orası bizim yaşam alanımız. Aynı zamanda da bir dünya mirası. Bu yüzden bu dünya mirasını gelecek kuşaklara aktarmak zorundayız. Artvin sadece Artvinliye ait değil. Onun için herkesin desteğine ihtiyacımız var. Asla vazgeçmeyeceğiz. Onu bir yenilgi veya son olarak kabul etmiyoruz. Zaten başka kanallara da başvuracağız. Mücadelemiz sürüyor. Şu anda da burada bütün canlılara adalet için yürüyoruz.
Bütün canlıların adalete ihtiyacı var. O yüzden bütün canlılara adalet için, Cerattepe’ye adalet için yürüyoruz. Bu kadar hukuksuzluğun yükselmesi halkta da tepkiyi artırıyor. Gerçekten her şey inanılmaz kötü gidiyor. Bu artık saklanacak bir şey değil. O yüzden tepki gittikçe artıyor. Artmak da zorunda. Bir şekilde buna dur demek zorundayız. Hem yaşamsal olarak her açıdan, hem doğa açısından, ekoloji açısından inanılmaz yıkım var. Her şey açısından adalete ihtiyacımız var.
Her kesim geliyor, bu yürüyüşe katılıyor, bu yürüyüşü destekliyor. Çünkü doğru bir şey, kendimizi ifade edecek bir yer bulunması lazım. Yani sesimizi duyurmak kendimizi ifade etmek gerekiyor. Bu da halkın isteği, dileriz bunu artık göz ardı etmezler.
İnsanlar burada CHP adı altında yürümüyorlar biliyorsunuz, her kesimin katılma hakkı var. Kimse kimseyi dışlamıyor. Tamamen sadece adalet yürüyüşü olarak algıladık biz. Öyle de geldik. Bizim hareketimiz 25 senedir herhangi bir siyasi bir şeye bağlı değildir. Bu zaten doğru bir yürüyüş, o yüzden de hem desteklemek hem de bizi de burada ifade etmek amacı var.
“Darbe karşıtı eylemlere hangi saiklerle katıldıysak Adalet Yürüyüşü’ne de aynı saiklerle katıldık”
S.Y.*: Ben kendi açımdan şöyle söyleyeyim, 7 Haziran seçimlerinden sonra meydana gelen olaylardan itibaren yani Suruç patlaması ve devamında meydana gelen olaylardan itibaren, aslında bütün adaletsizliklere karşı bir şekilde, kendi çabamızla bir şeyler yapmaya çalıştık.
Suruç’taki patlama sonrasında Cizre’de yaşananlara tepki göstermek için eylemler yaptık arkadaşlarımızla. 15 Temmuz’da darbeye karşı arkadaşlarımız çıktılar “Toplumsal barış için demokrasi” pankartıyla bir eylem yaptılar. Darbe karşıtı eylemlere hangi saiklerle katıldıysak Adalet Yürüyüşü’ne de aynı saiklerle katıldık. Devletin uyguladığı zulme karşı kim olursa olsun mazlumdan yana durma gibi bir tavrımız var. O nedenle buraya da katılıyoruz.
7 Haziran’dan 1 Kasım’a gelirken bütün o yaşananlar; gar patlamaları, sonrasında sivil siyasetçilerin içeri atılması, belediyelere kayyumlar atanması meselesi bunlar son derece sivil alanın önünü kapattı. STK’lar kapatıldı mesela, dernekler kapatıldı, çocuk televizyonları kapatıldı. Bütün bunlar demokratikleşme önünü kesen şeylerdi ve onun sonucunda gittiği yer itibariyle bir darbe girişimi oldu o darbe girişiminde de 248 galiba vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu insanlar canları pahasına darbeyi önlemeye çalıştılar. Yani yargılamanın olmadığı yerde bir adalet arayışı hep devam etti.
Geçen gün bir haber gördüm, kocası FETÖ davasından içeri atılmış bir kadının iki çocuğuyla yaşadığı ev üzerinde adli kontrol var. Ev sahibi kapısına dayanıp “Paramı ver Fetöcü, defol git” diyor. Kadın gidiyor validen izin istiyor. “Babamın evine gideyim bari, babam bana ve çocuklarıma bakar” diyor. Vali de “Şayet evden çıkarsan seni tutuklarım” diyor. Yani bu adaletsizliğin çok büyük bir göstergesidir.
Bu yürüyüşten anlıyoruz ki herkes için bir adalet olması gerekiyor. Ali Bulaç aylardır niye içeride tutulur? Ahmet Altan niye durur? Ahmet Şık vaktiyle Ergenekon’dan alınmıştı, şimdi FETÖ’den alındı. Tüm bunlara baktığımızda en azından asgari bir adalet talebi için buradayız. Çok büyük bir beklenti değil bu. Burada bir talep var ve biz de bu talep içerisinde kendi sözümüzü söylemek istiyoruz.
İslami sivil toplum bu kadar sessiz olmamalıydı. Yani Allah adaleti emreder denilen bir inanç bu. İktidarda bulunduğu zaman bu kadar adaletsizliğe göz yumulması inanılmaz bir şey. Hani başka yere bakamıyorlarsa Mavi Marmara davasına baksınlar. Kendilerine dönüp Mavi Marmara davasının getirildiği hale baksınlar.
“Oğlum için yürüyorum”
Umut Kahraman’ın annesi Meral: Ben Umut Kahraman’ın annesi Meral. Oğlum için yürüyorum. Oğlum sekiz ay önce gözaltına alındı. Sekiz aydır iddianamesi hazır değil. Doğru düzgün ne ile suçlandığını bilmiyoruz. Sekiz aydır bekliyoruz. Bu bekleme bizi yıprattı, ta ki ayın 8’ine kadar. Ayın 8’inde Cumhuriyet Gazetesinde bir yazı çıktı. Bu yazıyla beraber, biz çocuklarımızın dosyaları elden geçirilirken aslında soldan tutuklu olan sol bir örgütten, partiden tutuklu olan çocuklar ve bu çocukların dosyalarına FETÖ de eklenmiş olduğunu öğrendik. Bununla beraber bir kavram kargaşası yaşıyoruz. Çocuklarımıza özgürlük istiyoruz. Adalet istiyoruz.
Türkiye’de yaşanan adaletsizliklerin arttığını, insanların yaşadıkları sıkıntılara herhangi bir kişi tarafından cevap verilmediğini, sıkıntıların dikkate alınmadığını ve insanların hukuksuzluk ağı altında insanların var olan özgürlüklerinin kısıtlandığını, haklarının gasp edildiğini ve var olan insan haklarının kaybolduğunu düşünüyorum. Bu yüzden katıldım.
Ben bir anne olarak katılıyorum. Yani annelerin yaşadıkları sıkıntıları dillendiremiyoruz, gerek ekonomik gerek sosyal olarak imkanlarımız olmuyor. Burada böyle biri imkân doğdu. Bir de basına getirilen kısıtlamalardan dolayı bizler sesimizi hiçbir yerde duyuramıyoruz. Çocuklarımız sekiz aydır tutuklu. Çocuğum gibi bir sürü çocuk daha fazla zamandan beri tutuklu ve biz bunları hiçbir yerde duyuramıyoruz. Burası bizim için bir duyurma yeri/yolu oldu. Onun için buraya katılma ihtiyacı duydum ve katıldım.
Farklı kesimlerle adalet çatısı altında bir araya gelmekten mutluluk duyuyorum. Çünkü temelde adalet için yürüyoruz. Bu insan için olabilir, hayvan için olabilir, doğa için olabilir, benim gibi çocuğu için olan olabilir. Önemli olan böyle bir formda birlikte olabilmek. Ben bunu çok doğru buluyorum ve olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yürüyüşten beklentim, sesimizi duysunlar. Artık tek kişinin konuşup diğerlerinin kafa sallamasını istemiyorum. Biz burada kimsenin kimseyi ezmemesini, temel hak ve özgürlüklerimizin elimizden alınmamasını istiyoruz. Ondan dolayı katılıyorum. Ben bir anneyim. Bir anneye verebileceğiniz en büyük ceza o annenin elinden evladını almak. Ben evladıma sahip çıkmak için geldim. Kesinlikle burada haykırılan şeylere saygı duyuyorum, sahip çıkıyorum ve doğru olduğuna inanıyorum.
“Nuriye ve Semih’i desteklemek için buradayım”
Tülin Karakulunç: Ben bir kamu emekçisiyim. Çalışırken de hâlâ da adalet arıyorum. Çünkü ben kendimi bildim bileli bu ülkede adalet yok.
Yürüyüşe katılmamın esas sebebi şu; Nuriye ve Semih için, açlık grevini desteklediğim için buradayım ve onlar için yürüyorum. Burada onların sesi olmak istedim. Çünkü bu ülkede bizim bu şekliyle akademisyenlere, öğretmenlere ihtiyacımız olduğundan dolayı, çocuklarımızı emanet edebileceğimiz gerçek insanlar ve haksızlığa uğradıkları için. Şu anda Nuriye ve Semih’in işten atılmalarının hiçbir gerekçesi yok, hiçbir sebebi yok. Tamamen keyfi bir iş, FETÖ davası ile hiçbir alakası olmayan saçma sapan bir düşünce bazında işten atıldılar. Sonuçta yaşam haklarını ellerinden aldılar. Yani bu insanların yurt dışına çıkma yasağı var. Kendi mesleklerini bu ülkede bir daha icra edemeyecekleri için, insanca yaşama haklarını ellerinden aldıkları için, ben destekliyorum açlık grevlerini. Çünkü zaten ha öyle aç, ha böyle aç. Hiçbir farkı yok yani.
Türkiye’de Ensar Vakfında çocuklara tecavüzden tutun, kadınlara şiddetten tutun, Cizre’de öldürülen çocuklardan tutun, Türkiye’de her anlamda A’dan Z’ye her türlü katliama karşı buradayız. Sen farklı düşünebilirsin, ben farklı düşünebilirim. Kimsenin yaşamlara karışmak gibi bir hakkı yok.
Yürüyüşten beklentim adalet. Tabii biz duvara karşı yürüyoruz, onun da bizi anlayacağını düşünmüyoruz. Bundan sonra süreç nasıl gelişir, neler olur bilmiyorum ama biz bu süreçte her zaman varız.
*Güvenlik kaygıları sebebiyle ismini paylaşmak istemeyen konuşmacıların yalnızca isim ve soy isimlerinin baş harflerini paylaşıyoruz.
Ana görsel: Delta Haber
*Röportaj deşifreleri Sena Yağmur ve Emre Küçük’ün katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Bizi Takip Edin