Şehrinizle nasıl bağlantıdasınız?
“Arabada amaç ‘a’ noktasından ‘b’ noktasına gitmektir. Aradaki mesafede neler olduğu sizi ilgilendirmez. Sadece siz ve içinde bulunduğunuz, metalle kısıtlanmış alan vardır. Bisiklette ya da yaya iken ise yolun her noktasını hissedersiniz” Sığırcıkların uçuşunu hiç izleme şansınız oldu mu? Yanıtınız ‘evet’ ise, şimdi yüzünüzde bir hayranlıkla hatırlıyorsunuzdur o dakikaları. ‘Hayır’ ise vereceğiniz cevap, önce şu […]
“Arabada amaç ‘a’ noktasından ‘b’ noktasına gitmektir. Aradaki mesafede neler olduğu sizi ilgilendirmez. Sadece siz ve içinde bulunduğunuz, metalle kısıtlanmış alan vardır. Bisiklette ya da yaya iken ise yolun her noktasını hissedersiniz”
Sığırcıkların uçuşunu hiç izleme şansınız oldu mu? Yanıtınız ‘evet’ ise, şimdi yüzünüzde bir hayranlıkla hatırlıyorsunuzdur o dakikaları. ‘Hayır’ ise vereceğiniz cevap, önce şu aşağıdaki videoyu izleyin lütfen ve sonra da yazımıza devam edelim. Bir bisiklet yazısı beklemeyin, bu bir trafik yazısı: Yaya, bisikletli, engelli ve arabaların olduğu ve eşit haklara sahip oldukları, bu hakları kararınca kullandıkları bir trafik yazısı.
Velo-City 2017’nin üçüncü gününde insani bir dokunuşla trafik mühendisliği “traffic engineering with a human touch” başlığı altında kendine “cycling professor” diyen Amsterdam Üniversitesi’nden Marco Te Brömmelstroet ve Londra Ulaşım Birimi’nden Brian Deegan’ı dinledik.
Kaldırımda el ele sevgilinizle, annenizle, babanızla yürüyorsunuz. İki kişilik genişlik var ve karşıdan biri geliyor. Ne yaparsınız? Ben ya da elini tuttuğum kişi, hangimiz soldaysak, sağa geçeriz (trafiğin sağdan aktığı yerlerde) ve karşıdaki kişi de biz de rahatça geçer, kimse kimseyi sıkıştırmaz. Karşıdaki kişinin elleri doluysa, çantalarını kendi hizasına çeker. Kaldırımda iki kişilik yer yoksa, birbirine yol verir. Bunları sözlü olarak yapmayız. Göz teması, beden ve hız algısı gibi kavramlar, hisler devreye girer ya da girmez ve çarpışmalar, sürtünmeler gibi rahatsız edici durumlar oluşur. Günü kimseyle çarpışmadan ya da karşıdaki kişinin size dikkat ettiğini (bir birey olarak saygı duyduğunu) görerek bitirirseniz, mutlu olursunuz. Ben olurum, zamanımı, çevremi, ilişkilerimi kaliteli isterim. Yaşamak istediğim sokaklar, fiziksel olarak beni zorlamayan (delik deşik olmayan, arabaların park etmediği kaldırımlar, uygun yükseklikteki geçitler vs.) ve insanların saygılı oldukları yerler. Günlük ulaşım ihtiyacımda kullanacağım yolu da buna göre seçerim. Bisiklet çünkü otobüste sıkış tıkış gitmek istemiyorum (Bisiklet maddesinde daha söyleyecek çok neden var ama böyle kalsın şimdilik). Ara sokaklar çünkü egzoz solumak istemiyorum. Vapur çünkü kitabımı okuyup muhteşem boğaz manzarası ile çayımı içebiliyorum. Yaya çünkü hem hareket etmiş oluyorum hem de bazı noktalarda çok daha hızlı. Şehrimi tasarlayan kişilerin de bunları düşünerek, şehrimi inşa etmelerini/düzenlemelerini bekliyorum.
Amsterdam’a gittiyseniz ya da internette dolaşan milyonlarca videodan birini izlediyseniz, o karmaşada yayaların ve bisikletlilerin yollarına birbirlerine dokunmadan devam ettiklerini görürsünüz. Hepsi birbirinden bağımsız ama bir o kadar da bağlantılı.
Marco diyor ki, “Bisikletlilerin davranışları araç sürücülerinden çok farklı. Peki, bu bize ne anlatıyor?” Arabanın içindeyken dış dünyaya kapalısınız. Ses, koku, dış sıcaklık vs. duymazsınız, bazen trafikte hareket eden diğer unsurları fark etmezsiniz bile. Hızınız insan üstüdür. Hız nedeniyle oluşan kazaların istatistiklerini internette kolayca bulabilirsiniz. Bir sürü şehir, artık hız limitlerini düşürüyor. Özellikle ortak kullanım alanlarında, insani hızlara çekiliyor. Arabada amaç “a” noktasından “b” noktasına gitmektir. Aradaki mesafede neler olduğu sizi ilgilendirmez. Sadece siz ve içinde bulunduğunuz, metalle kısıtlanmış alan vardır. Bisiklette ya da yaya iken ise yolun her noktasını hissedersiniz. Karşıdan gelenlerin gülümsemelerini, heyecanlarını görürsünüz, onlara karşılık verebilirsiniz. Durmak istediğiniz yerde durur, gitmek istediğiniz yoldan gider, isterseniz hemen yaya haline geçer, işinizi görür (tanıdıkla konuşmak, alışveriş yapmak, çiçekçiden gelen güzel kokuları içinize çekmek, kahvenizi içmek vs.) ve devam edersiniz, yani bulunduğunuz ortamla/toplulukla bir bağlantınız vardır. Bu da şehri etkili, verimli ve de işlevsel yaşamanızı sağlar. Hayatınız kaliteli olur. Toplu taşıma kullanım ve yaya hallerini düşünmeyi size bırakıyorum.
Dünyanın en mutlu insanları, çocukları Hollanda’da diyor araştırmalar çünkü sosyal olarak arkadaşlarınıza, ailenize, topluluğunuza bağlı olan insanlar daha sağlıklı ve uzun ömürlü oluyormuş. Her gün fiziksel aktivite yapan, üstelik bunu yaparken sosyal olabilen insanlar. Yürüdüğünüz, bisiklet sürdüğünüz sokakları ne kadar severseniz, oraya o kadar bağlanırsınız. Kalitenin tanımı bu olsa gerek.
Sunumda bu sosyal temasın çok güzel bir örneği vardı. Amsterdam’da bir kavşaktan iki video. Birinde trafik ışıkları çalışıyor, diğerinde ise çalışmıyor. Çalışanı tahmin edersiniz, her şey olması gerektiği gibi işliyor. Trafik ışıklarının çalışmadığı şu videoya bakın:
When the lights are off in Amsterdam city!
Count the # of cyclists that have to stop…
~ Frederiksplein, Rush hour pic.twitter.com/NQM4MPTYWB— Cycling Professor (@fietsprofessor) June 8, 2017
Kaos, düzensizlik yok. Akış devam ediyor! Öncelik kimin, herkes biliyor ve de buna gore davranıyor. Bunları o sosyal bağ içinde düşünmeden yapıyorlar. Akışın gösterimini (manifestations of flow) şöyle özetliyor Marco: Kendini düşünme (selflessness), zaman ötesi olma (timelessness) ve gayretsizlik (effortlessness).
Ekip (Marco te Brömmelstroet, Arne Gielen, Gertjan Hulster VE Jeroen Dirks) bir de film çekmiş “why we cycle” adında ve Hollandalılar’ın neden bisiklet sürdüğünü anlatıyor. Sağlık, çevre vs. değil çünkü bisiklet sürmek eğlenceli. Filmi bulabilirseniz mutlaka izleyin.
"Why We Cycle" film premiere at VeloCity, showing Dutch kids talking about where they go with friends by bike. Total independence. #VC17 pic.twitter.com/xayrpQRSnH
— Mark Treasure (@AsEasyAsRiding) June 13, 2017
Şehirlerimizde daha çok sürücüsüz arabaya değil, arabasız sürücüye ihtiyacımız var. Dönüşlerde sola sinyal vermeye devam edersen, diğerleri de devam eder. (Emergence – meydana gelme, ortaya çıkma) İstanbul’un sokaklarını bisiklet ile düşünün Sen başlarsan, komşun da başlayacak ve o hayallerdeki şehir gerçek olacak. Nasıl yapacağını bilmiyorsan, biz buradayız. İlk sürüşü beraber yapalım, bu tadı alınca, hayat güzelleşince o metal kutunun içine girmek!!
Brian, bu yazıda sana sıra gelmedi ama Londra’yı ziyaret edenler zaten yaptıklarınızı görecekler. Olmaz denilen şehirlerden birinde, bisikletli ulaşım gerçek oldu. İstanbullu, sen ne bekliyorsun?
Bizi Takip Edin