Diyarbakır sivil toplumu çağrı yaptı: “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın!”
Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Tabip Odası ve Diyarbakır Hak İnisiyatifi dün yaptığı bir basın açıklamasıyla “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın!” dedi. Diyarbakır sivil toplumu “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep etti. İnsan hakları savunucusu bu kuruluşların Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası vesilesiyle yaptığı basın açıklaması şu şekilde; […]
Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Tabip Odası ve Diyarbakır Hak İnisiyatifi dün yaptığı bir basın açıklamasıyla “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın!” dedi. Diyarbakır sivil toplumu “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep etti.
İnsan hakları savunucusu bu kuruluşların Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası vesilesiyle yaptığı basın açıklaması şu şekilde;
BASINA VE KAMUOYUNA
Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın!
Değerli Basın Mensupları,
Bugün burada “17- 31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” münasebetiyle gözaltında zorla kaybettirilen kayıplarımızın akıbetini sormak ve faillerden hesap sormak için bulunuyoruz.
Nazi dönemi Almanya’sında, Arjantin, Guatemala, Şili gibi birçok Latin Amerika Ülkesi ve yakın dönemde Sri Lanka, Irak gibi ülkelerde devletler gözaltında zorla kaybettirilmeyi sistematik bir yok etme yöntemi olarak devreye sokmuşlardır. Türkiye’de de son 35 yılı aşkın yaşanan savaş ve yoğun çatışmadan kaynaklı olarak devlet ve devlet tarafından desteklenen paramiliter güçlerce sayısız ağır insan hakları ihlalleri gerçekleştirilmiştir. Özellikle gözaltına alınarak zorla kaybettirilmeler, yargısız infazlar, toplu mezarlar bu ağır insan hakları ihlallerinin önemli bir kesitini oluşturmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Zorla kaybettirilmeler, “BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme” sinin 5. Maddesine göre yaygın ve sistematik işlenmesinden dolayı insanlığa karşı işlenen bir suç olarak sayılmaktadır ve bu mahiyetteki bir fiil yürürlükteki uluslararası hukukun yaptırımlarına tabidir. Uluslararası mevzuat ve Türkiye Ceza Yargılamasında da insanlığa karşı işlenen suçlara zamanaşımının uygulanmayacağı açık bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, sözleşmeyi imzalayan devletler, kendi egemenliği altında bulunan topraklarda “zorla kaybettirme” fiilinin engellenmesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü altındadır. Ancak, Türkiye ısrarla yaşanan acılarla yüzleşmekten, söz konusu sözleşmeyi imzalamaktan kaçınmaktadır.
Gözaltında kaybetmeler bu kadar yaygın ve sistematik bir biçimde işlenmesine rağmen, zorla kaybettirmelere ilişkin etkili bir soruşturma yapılmamış, dosyalar raflarda bekletilmek suretiyle sürüncemede bırakılmış, birçoğu da zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Bazı dosyalarda düzenlenen iddianame ve dosya ayrıntıları, devletin ve devlet adına hareket eden kişi ve oluşumların işledikleri suçlara ilişkin önemli tespit ve bilgiler içermekteydi. Ancak, bu dosyalardaki yargılamaların uzunluğu, sanıkların tutuksuz yargılanması, yargılamaların güvenlik gerekçesiyle bölge dışındaki illerle taşınması gibi uygulamalar; sözkonusu yargılamaların göstermelik olduğunu, asıl gayenin failleri aklamak olduğunu ortaya koymuştur. Zorla kaybettirmeler nasıl sistematik olarak uygulanmışsa, faillere yönelik olarak da sistematik olarak cezasızlık politikası uygulanmıştır.
Bu topraklarda 1915 Ermeni soykırımı ile başlayan zorla kaybettirme uygulamaları, Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir gerçekliktir. Bu ülkede çocuğu faili meçhul cinayete kurban giden ve dağ taş demeden çocuklarının kemiklerini arayıp bir mezar taşı yapmak isteyen anaların hakikatiyle yüzleşmedikçe, bu topraklarda gerçek bir adaletten bahsedilemeyecektir.
Dolayısıyla yıllardır biz insan hakları savunucuları olarak “Kalıcı toplumsal bir barışa dayalı yaşamı inşa etmenin yolunun, ancak geçmişle yüzleşmekten geçebileceğini” ifade etmek istiyoruz. Karanlıkta kalan tüm bu olayların aydınlatılması için devletin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek, kayıpların akıbetlerini ortaya çıkarması ve failleri bulup cezalandırması yıllarca yas tutan annelerimizin yüreğine bir nebze de olsa su serpecektir.
Değerli Basın Emekçileri;
İstanbul, Diyarbakır, Batman, İzmir, Cizre, Yüksekova ve pek çok kentte, kayıp yakınları tarafından adalet talebiyle oturma eylemleri düzenlenmektedir. İstanbul’da 634’üncü, Diyarbakır’da 432’nci haftasına ulaşan kayıp yakınları oturma eylemleri kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Ancak OHAL ve “güvenlik” gerekçesiyle, demokratik gösteri ve etkinliklere Valilikler tarafından getirilen yasaklamalar, kayıp yakınlarının seslerini duyurmalarına mani olmakta, meydanlardan dile getirilen adalet talebi kapalı alanlara hapsedilmektedir.
Diyarbakır’da 16 Ağustos 2016 tarihinden itibaren, Valilik tarafından tüm eylem ve etkinliklerin ikinci bir duyuruya kadar yasaklanması nedeniyle, her hafta kesintisiz devam eden oturma eylemleri İHD Diyarbakır Şube binasında sürdürülüyor. Yasağın halen devam ettiğini belirtir, İHD Diyarbakır şubesi ve kayıp yakınlarının yasağın kaldırılması talebiyle yaptığı başvurular ise reddedilmiştir. Diyarbakır kayıp yakınları, yıllarca Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdikleri adalet eylemini, maalesef tam 37 haftadır kapalı bir mekânda, İHD Diyarbakır Şube binasında gerçekleştirmek zorunda bırakılmıştır.
Yaz kış demeden, kavurucu sıcakta veya dondurucu ayazda, ısrarlı adalet arayışından bir adım geri atmayan kayıp yakınları, hiç şüphesiz ki eylemlerini sürdürmeye devam edecektir. Bu vesileyle sivil toplum örgütlerini, insan hakları savunucularını ve vicdan sahibi herkesi, yasaklara rağmen adalet isteğini sürdüren kayıp yakınlarının çabalarına ortak olmaya ve her cumartesi saat 12.00’de İHD Diyarbakır şube binasında gerçekleşen kayıp yakınları oturma eylemine katılarak dayanışma içinde olmaya davet ediyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
Biz insan hakları savunucuları olarak buradan bir kez daha sesleniyoruz;
- Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
- Kayıpların aranması ve mezarların açılması Minnesota Otopsi Protokolü ve mezar açmayla ilgili uluslararası standartlara göre yürütülmeli, mezarların iş makineleri ile özensiz ve bir biçimde açılarak kayıplara ait buluntuların tahrip edilmesinin/kaybolmasının önüne geçilmelidir.
- Hükümeti, “BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme”yi imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
- Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.
- Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ediyoruz.
Ana Görsel: Diyarbakır Barosu
Bizi Takip Edin