Mülteciler ve Hepimiz İçin Kapsayıcı Eğitim (2)

14 Mayıs 2017
Hizmet Değil Hak Olarak Eğitim ve Kapsayıcılık Suriyelilerin eğitimle ilgili meseleleri konusunda ortaklaşılan konuların başında; eğitimin hizmet değil hak temelli bir anlayış üzerine konumlandırılması geliyor. Eğitimin mültecilerin uyumu ve geleceği kurmakta önemli olduğu da herkesin hem fikir olduğu diğer bir konu. Suriyeliler özelinde Geçici Eğitim Merkezleri’nin (GEM) kapatılmasının ardından tüm öğrencilerin MEB’e bağlı okullara aktarılması […]

Hizmet Değil Hak Olarak Eğitim ve Kapsayıcılık

Suriyelilerin eğitimle ilgili meseleleri konusunda ortaklaşılan konuların başında; eğitimin hizmet değil hak temelli bir anlayış üzerine konumlandırılması geliyor. Eğitimin mültecilerin uyumu ve geleceği kurmakta önemli olduğu da herkesin hem fikir olduğu diğer bir konu. Suriyeliler özelinde Geçici Eğitim Merkezleri’nin (GEM) kapatılmasının ardından tüm öğrencilerin MEB’e bağlı okullara aktarılması durumunda kültürel mirasın devamı için ana dilde eğitimin sürekli kılınması da altı çizilen konulardan.

Türkiye’deki Suriyeli Çocukların Eğitimi: Sorunlar ve Çözüm Önerileri Projesi’ni hazırlayan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden, Prof. Dr. Ayşegül Komşuoğlu, Doç. Dr. Yeşer Yeşim Özer ve Doktora Öğrencisi Zeynep Özde Ateşok; mülteci toplumunun en zayıf, kırılgan ve en yüksek risk altındaki grubunu oluşturan çocukların, en temel insan haklarından olan eğitim, bir gelecek hakkı olarak devletlerin mültecilere sağlaması gereken en önemli yükümlülükleri arasında bulunduğunu hatırlatarak; araştırmalarında Türkiye’nin eğitim politikalarının gün geçtikçe karmaşıklaşan göç hareketlerinin yarattığı sonuçlara  uygun olarak yapılandırılması gerekliliğinin önemine dikkat çekiyorlar. Komşuoğlu, Özer ve Ateşok’a göre; bireysel olduğu kadar toplumsal faydası açık olan eğitim politikalarının, yurttaşlara yönelik bir kamu hizmeti olmasının ötesinde bir “hak” olarak ele alınması ve  inşasında, sorun odaklı, kısa vadeli bakış açısının ötesinde mülteci/göçmen çocukları odağına alan uzun vadeli bir yaklaşım en temel gereklilik…

Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre; Aralık 2016 itibariyle Türkiye’de okul çağındaki 833 bin 39 Suriyeli çocuktan 496 bin 653’ü okula kayıtlı. En çok Suriyeli öğrenci 29 bin 147 ile İstanbul’da. Onu 19 bin 25 ile Gaziantep, 12 bin 614 ile Bursa izledi. Türkiye’de sadece Suriye’den değil, Irak, Afganistan, İran, Somali ve Orta Doğu’nun diğer ülkelerinden gelen 42 bin 221 okul çağında mülteci ve sığınmacı çocuk olduğu da raporda belirtiliyor.

Eğitim Alanındaki Sorunlar

Mültecilerin eğitimiyle ilgili yapılan araştırmalarda; bu alandaki en önemli sorunun dil meselesi olduğu sıklıkla dile getiriliyor. Bunu takip eden sorunlar ise; ekonomik sorunlar, okulların fiziksel yetersizliği, resmi kayıt sorunu, öğretmen eksikliği, müfredat ve teknik altyapı sorunlarıdır. Sosyal uyum problemleri ve ayrımcılık meselesi de eğitim alanındaki önemli konular arasındadır. Suriyelilerin ‘geçici koruma altına’ alınması kapsamında yapılan yasal düzenlemeyle Suriyeli çocukların devlet okullarına kaydı sağlansa da: büyük çoğunluk eğitim dilinin Arapça olduğu, revize edilmiş Suriye müfredatını takip eden Geçici Eğitim Merkezlerinde (GEM) eğitimlerine devam ediyor. Durumun önemi ve aciliyeti düşünüldüğünde kısa vadede eğitime erişimi ve okullaşma oranını artırmak adına pek çok faydası bulunan GEM’lerin orta ve uzun vadede eğitimin kalitesi, içeriği,  mültecilere uygunluğu ve toplumsal uyum açısından pek çok sorun yaratabileceğini öngören Milli Eğitim Bakanlığı kademeli olarak üç yıla kadar bu merkezleri kapatmayı hedefliyor.

Bu da ilerisi için ana dilde eğitim sorunu gibi bir meseleyi önümüze getiriyor. Komşuoğlu, Özer ve Ateşok’a göre, bu bağlamda gerek sığınmacı/mülteci toplumun çocuklarının anadilini ve kimliğini unutacağına ve devlet okullarında yaşayacağı düşünülen ayrımcılık ve zorbalığa dair kaygılarının azaltılmasında gerek ev sahibi toplum açısından bu çocukların ulusal eğitim sistemine dahil edilmesinin gerektirdiği büyük çaplı yatırım ve planlamanın hazırlanabilmesi ve toplumsal kabulün sağlanabilmesi açısından GEM’lerin eğitim sistemine dahil edilmesi için üç senelik geçiş süreci sürdürülebilir ve kapsayıcı eğitimin inşasında çok önemli bir adım. Bu sürenin eğitim sisteminin hem kendi yurttaşlarının hem de eşit birer birey olarak topluma uyum sağlaması beklenen yeni gelen Suriyelilerin ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda ele alması, yerel farklılıkları dikkate alarak düzenlemesi ve hak kaybına yol açmayacak biçimde geleceğe yönelik planlaması gerektiğini belirten, Komşuoğlu, Özer ve Ateşok, “Bu doğrultuda Suriyeli öğrencilere yönelik ana dilde ek dersler dışında, Arapça bilen eğitim ve öğretim personeli istihdamı ile desteklenmeyen eğitim sisteminin düşük okullaşma oranları ve/veya  okul bırakma oranlarında artışa neden olacağı açıktır. Diğer taraftan, Türkçe dil desteği gibi akademik ve toplumsal uyuma yönelik programlarının eksikliği dil yetersizliği, yükseköğretime adaptasyon, yabancılaşma gibi ciddi sorunları beraberinde getirecektir. Öğretmen ve idari personelin, ayrımcılığa karşı bilinçlendirilmeleri, farklı kültürden öğrencilerle bir arada olma gibi konularda yeterliliklerinin geliştirilmesine yönelik hazırlıklar da bu süreçte unutulmamalıdır. Yine b süreçte toplumsal kabul unutulmadan, sadece öğrenciler için değil veliler için de tüm bu sürece yönelik bilgilendirilmelerin yapılması ve sürecin ortak etkinlikler ile desteklenmesi gerekmektedir” değerlendirmesinde bulunuyorlar.

 

ERG’den Kapsayıcı Eğitim Yönergeleri

“Kamu politikaları ve sivil toplum müdahaleleri, yalnızca mülteci nüfusun Türkiye toplumuna nasıl entegre edilebileceği değil, ev sahibi toplumlara da odaklanmalı. Bu, barış ve bir arada yaşama değerlerini savunan kolektif bir bakışı; farklı sektör ve kurumları kapsayan bütüncül bir yaklaşımı; kamusal, özel, sivil kurumlar ve ilgili bireylerin etkin koordinasyonunu gerektiriyor.”

Eğitim Reformu Girişimi, “Bir Arada Yaşamı ve Geleceği Kapsayıcı Eğitimle İnşa Etmek” raporunda mültecilerle ilgili eğitim alanının mevcut durumuyla ilgili bilgilerden sonra; kapsayıcı bir eğitim sistemine gidilmesi için yapılması gerekli çalışmaları sıralıyor. Rapordan bazı başlıklar şöyle:

Çocuk işçiliği ve küçük yaşta evlilik gibi bir dizi sosyoekonomik ve kültürel etken mülteci çocukların Türkiye’deki eğitim kurumlarına erişimini engelliyor. Türkiye’deki devlet okulları ücretsiz olmakla birlikte ulaşım, eğitim malzemesi ve beslenme gibi maliyet unsurları okul masrafını bazı aileler için aşılamaz bir engel haline getirebiliyor. Zor durumdaki mültecilere nakit aktarımı için oluşturulan Acil durum sosyal güvenlik ağı (ADSGA) bazı ailelerin maddi yükünü hafifletip okullaşma oranlarını artırabilir.

Kamu politikaları ve sivil toplum müdahaleleri, yalnızca mülteci nüfusun Türkiye toplumuna nasıl entegre edilebileceği değil, ev sahibi toplumlara da odaklanmalı. Bu, barış ve bir arada yaşama değerlerini savunan kolektif bir bakışı; farklı sektör ve kurumları kapsayan bütüncül bir yaklaşımı; kamusal, özel, sivil kurumlar ve ilgili bireylerin etkin koordinasyonunu gerektiriyor.

Barış içinde ve bir arada yaşamanın desteklenmesinde kapsayıcı eğitim kritik önem taşıyor. Eğitim politikaları, hem mülteci hem de Türkiyeli çocukların tamamının etnik ve sosyoekonomik farklılıklarını göz önüne alan kapsayıcı bir eğitim çerçevesine oturtulmalı.

Mülteci çocukların normallik ve sığındıkları ülkeye aidiyet kurabilmeleri için barış ve kapsayıcılığı vurgulayan eğitim almalarını sağlamak. Hem Türkçe’nin öğretimi hem barış eğitimi çok kültürlülüğün vurgulanması öğretmen kapasitesi güçlendirme eğitimi gerektir

Barış içinde ve bir arada yaşamanın desteklenmesinde kapsayıcı eğitim kritik önem taşıyor. Eğitim politikaları, hem mülteci hem de Türkiyeli çocukların tamamının etnik ve sosyoekonomik farklılıklarını göz önüne alan kapsayıcı bir eğitim çerçevesine oturtulmalı.

MEB farklı dilleri öğrenmeyi kolaylaştıran “anadili” temelli çok dilli eğitim” yöntemini benimsemek yerine mülteci çocuklar için seçmeli Arapça dersler koymayı planlıyor. Bu bağlamda söz konusu olabilecek hukuki ve siyasal kaygılar bir yana koyularak, anadili temelli çok dilli eğitimin sağlayacağı yararlar göz önünde bulundurulmalı.

Türkiye’de sosyal bilgiler öğretim programı insan hakları ve demokrasi gibi evrensel temaları ele alsa da bu temalar ‘milliyetçi ve otoriter bir yurttaşlık eğitimi’ ile bir arada bulunuyor. Türkiye’yi komşularının ve iç güçlerin tehdidi altında gösteren söylem, çok kültürlü bir toplum duygusu oluşturulmasının önünde bir engel oluşturuyor.

Mülteci çocukların eğitimi için geliştirilecek politika hak temelli olmalı.

 

Mülteciler İçin Sürdürülebilir Eğitim…

Suriyelilerin kültürel miraslarını koruması başta olmak üzere eğitim konusunda da çalışmalar yapan Hayat Sür Derneği’nden Yasser M. Dallal, GEM’lerin şu anki yapısının dünyadaki örneklere uygun olmadığını ve sürdürülebilir olmadığını belirterek, bu okullarda okuyan çocuklara birlikte yaşayacakları topluma uygun bir eğitim sistemi sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Dallal, ilkokul birinci sınıftan ortaokul sonuna kadar her yaş ve seviyedeki Suriyeli çocuğa sadece seçmeli Arapça dersi değil, seçtikleri dersleri de kendi dillerinde öğrenebilme fırsatının verilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu dersleri GEM’lerde şu anda çalışan Suriyeli öğretmenlerin vermesi halinde onların işsizliğinin de önlenebileceğini savunan Yasser Dallal, mülteci çocukların yaşadığı travmanın eğitim sistemi içinde göz ardı edilmemesi gerektiğini de belirtiyor.

“Uyumun Sadece Suriyeli Çocuklara Yüklenmesi Sorunlu”

“Uyum aşamasında çaba göstermesi gerekenin sadece Suriyelilerin, Suriyeli çocukların olmasına işaret edilmesi; yerli halkın, yerli çocukların üzerine düşen bir şey yokmuş gibi davranılması sorunlu bir yaklaşım. Bu yaklaşımla öğretmen eğitimlerini yürütmek öğretmenlerin, kimsenin dıştalanmadığı kapsayıcı bir öğrenme ortamı kurması, öğrenme ortamını zenginleştirmesi ve demokratikleştirmesi kapasitelerinin artırılmasına engel olabilir.”

Suriyeli öğrencilerin okul/sınıf ortamlarına dahil olmalarıyla birlikte ortaya çıkan yeni duruma hazır hale gelmeleri, teçhizatlanmaları ve güçlenmeleri amacıyla okulunda Suriyeli öğrenci olan öğretmenler için “Öğretmen Destek Programı” çalışmasını yürüten Yurttaşlık Derneği’nden Soner Şimşek, Suriyeli çocukların okullaşma oranlarının artırılması ve GEM’ler yerine devlet okullarına devam etmeleri için hazırlanan proje kapsamında yürütülen çalışmaların çok yetersiz kaldığını dile getiriyor. Başta derslik, araç-gereç olmak üzere müfredat ve öğretmen kaynağının hazırlanması aşamasında önemli sorunlar olduğunu belirten Şimşek’in konuyla ilgili değerlendirmeleri şöyle: “MEB, öğretmen kaynağını Suriyeli çocukların uyumu konusunda desteklemek üzere bir dizi hizmet-içi eğitim başlattı ve devam ediyor. Ancak, eğitimlerin ulaştığı öğretmen sayısı çok sınırlı. Bununla birlikte, hizmet-içi eğitimlerin içeriği ve yöntemi de eleştiriliyor. Aslında, MEB’in bu alanda yaptığı hizmet-içi eğitimlerin ve bu eğitimlerin altında yürütüldüğü projenin en çok konuşulması gereken noktası belki de kendini proje adında da hissettiren meseleye yaklaşım biçimi. Malum, “entegrasyon” etrafında zaten hali hazırda yürümekte olan bir tartışma var. Ve uyum aşamasında çaba göstermesi gerekenin sadece Suriyelilerin, Suriyeli çocukların olmasına işaret edilmesi; yerli halkın, yerli çocukların üzerine düşen bir şey yokmuş gibi davranılması sorunlu bir yaklaşım. Bu yaklaşımla öğretmen eğitimlerini yürütmek öğretmenlerin, kimsenin dışlanmadığı kapsayıcı bir öğrenme ortamı kurması, öğrenme ortamını zenginleştirmesi ve demokratikleştirmesi kapasitelerinin artırılmasına engel olabilir.  Biliyoruz ki, öğretmen tutumu ve kullandığı pedagoji çocukların/öğrencilerin/öğrenenlerin kendilerini içinde hissedebildikleri öğrenme süreçleri ve ortamlarının kurulması için çok belirleyici. İşte tam bu noktada Yurttaşlık Derneği olarak yürüttüğümüz Öğretmen Destek Programı’nı öğretmenlerin Suriyeli öğrencilerin okul/sınıf ortamlarına dahil olmalarıyla birlikte ortaya çıkan yeni duruma hazır hale gelmeleri, teçhizatlanmaları ve güçlenmelerini amaçlıyoruz. Şüphesiz, kendilerinin aktörleri olduğu bir süreç işletilmesine imkân yaratmayı çabalayarak Öğretmen Destek Programı’na katılan öğretmenler, takip ettikleri 12 tematik seminerin ardından karşılıklı uyumu ve diyaloğu esas alan, demokratik katılımcı sınıf ortamlarının inşa edilmesi için hem sınıf içinde öğrencilerle hem de meslektaşları öğretmenlerle kullanabilecek eğitim modülleri tasarlayarak programı tamamlamış olacaklar.”

Emine Uçak

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
116 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör