Sosyal değişimi “biz” olarak gerçekleştirmek
“Sosyal değişim için heyecan duyan ve çalışan tüm kurumların önünde önemli bir tercih var. Biri, bugüne kadar geldikleri yolda aynen devam etmek ve varlık nedenlerinin peşinden giderken yalnız hareket etmeyi tercih etmek. Diğeri ise, varlık nedenlerini ortaya koyarken bunu iş birlikleri bağlamına taşımak, farklı kurumlarla beraber hareket etmek ve ortaya çıkacak ‘çarpan etkisinin’ büyüklüğünü hayal […]
“Sosyal değişim için heyecan duyan ve çalışan tüm kurumların önünde önemli bir tercih var. Biri, bugüne kadar geldikleri yolda aynen devam etmek ve varlık nedenlerinin peşinden giderken yalnız hareket etmeyi tercih etmek. Diğeri ise, varlık nedenlerini ortaya koyarken bunu iş birlikleri bağlamına taşımak, farklı kurumlarla beraber hareket etmek ve ortaya çıkacak ‘çarpan etkisinin’ büyüklüğünü hayal ederek onu yakalamaya çalışmak. Bunu yaparken de katılımcılığı sağlayarak ‘biz’ olmayı amaçlamak”
Bir bahar günü, Ege denizine doğru uzanan çimler üzerinde ve ağaçlar altında 64 kişi çember olarak oturduk. Öğretmen Ağı’nın önemli bir dönemeci olan “Bahar Buluşması”nın bir oturumunda, yedi aydır beraber sürdürdüğümüz çalışmayı değerlendirdik. [1] Samimi, sert eleştirilerin paylaşıldığı, kimimizin moralinin düştüğü, ama çoğumuzun bunun çok önemli bir öğrenme deneyimi olduğunun farkında olduğu bir paylaşım oldu. Benim için de zorlayıcıydı ve duygusal olarak yordu. Buna rağmen sonrasında anlamlı bir iş yapmanın tatminini ve hepimizin omuzlarında daha da artan sorumluluğun ağırlığını hissettim. Beraber yaşadığımız öğrenme ve büyüme sancıları, eleştirel yaratıcılığın hakkını verdiğimizin göstergesiydi.
Öğretmen Ağı, her şeyden önce beraber ördüğümüz bir yol. “Beraberlik” vurgusu, araştırma sürecinden bu yana mevcut. Eğitim Reformu Girişimi ve ATÖLYE, öğretmen araştırmasını Vehbi Koç Vakfı’nın desteğiyle beraber yürüttü; araştırmada 11 öğretmen bize hayatlarını açtı. Bulguların değerlendirilmesinde ve sonrasında çözümün geliştirilmesinde öğretmenler ve sivil toplum, üniversite ve özel sektörden bireyler beraber çalıştı. Sürecin dönüm noktalarından biri, öğretmenlere destek olmak isteyen altı vakfın bu ortak amaç için buluşması oldu. AÇEV, Aydın Doğan Vakfı, ENKA Vakfı, Mehmet Zorlu Vakfı, Sabancı Vakfı ve Vehbi Koç Vakfı, Öğretmen Ağı’nın ilk 17 aylık pilot sürecine beraber destek sağladı. Ağın başlangıç grubuna 43 öğretmen gönüllü oldu; içeriğin geliştirilmesi ve ağın örülmeye başlanmasında Öğretmen Ağı çekirdek ekibi, SEÇBİR, ATÖLYE ve destekçi vakıflardan bireyler öğretmenlerle beraber çalışıyor. Ağın ilk özgün içeriklerinden biri olan “Bir Öğretmen Bir Disiplin”in ilk uygulamasında, bir öğretmen ve bir mimar bir araya geldi ve fiziksel mekanların öğrenmeyle ilişkisi üzerine atölye hazırladı.
Sosyal değişimin karmaşık zorlukları disiplinlerarası yaklaşım, yeni fikirler ve iş birliği gerektiriyor. Bu açıdan bakınca, Türkiye’de sosyal değişim için hibe veren Sabancı Vakfı’nın başvurularda iş birliği kriterini öncelemesi değerli bir uygulama ve sivil toplumda iş birliği kültürünün gelişmesine katkı yapıyor. Bununla beraber mevcut iş birliği potansiyelini sınırlı olarak kullanabildiğimizi görüyorum. Hem sivil toplum içinde hem de sivil toplum, özel sektör ve kamu kurumları arasında daha çok yenilikçi ve deneysel işbirliği çalışmasına ihtiyacımız var. Buna benzer sektörler arası koordinasyon ve iş birliği gayretleri ABD’de bağışçılık alanında yapılan çalışmalarda “kolektif etki” altında değerlendiriliyor. Kurumların tek başına ve yalnız çalışmalarının geniş ölçekli sosyal değişim sağlamaktaki sınırlılıkları orada da kabul ediliyor.
Beraber iş yapmanın başarı faktörleri
ABD’deki incelemeler, iş birliklerinin başarılı olması için beş kritik faktöre işaret ediyor. Bunların ilki, iş birliğinin odaklanacağı ortak bir sorun, bunun tanımı ve çözümü üzerinde beraber ilerlemek için bir anlaşma. Ancak, ABD’de de görüldüğü gibi iş birlikleriyle yürüyen çalışmalarda süreç içerisinde fikir ayrılıkları çıkabiliyor; önemli olan sürecin temel hedefleri üzerinde bir ortaklaşmanın devam etmesi. İkinci faktör, herkes tarafından erişilebilen bir ölçme ve değerlendirme süreci çalışması. İş birliği yapan tarafların üzerinde anlaştıkları varsayılan ortak hedeflerin ölçülmesi için göstergelerin belirlenmesi ve izleme sonuçlarının sürekli olarak paylaşılması kritik öneme sahip. Dolayısıyla ölçme ve değerlendirme sürecinin yüksek standartlara sahip olması ve bunun için gerekli maddi kaynağın da sağlanması önemli. Üçüncü faktör ise, iş birliği içinde olan ortakların faaliyetlerinin birbirini destekler nitelikte olması.
Dördüncü faktör, sürekli iletişim içinde olmak. Ortak bir gündemle iş birliğine girecek kurumlar arasında güvenin oluşması gerekiyor. Buna özellikle kurumsal olarak üst düzeyde zaman ayırmak ve sabırlı olmak katkı yapıyor çünkü hepimizin bildiği gibi beraber çalışmak için gereken güvenin oluşması kolay değil. ABD’de kolektif etki arayan kurumların yöneticilerinin ayda iki kere bir araya geldiği ve iletişimi canlı ve derin tuttukları biliniyor. Son olarak, başarılı kolektif etki örnekleri kuvvetli bir yürütücü ekip barındırıyor. İş birliğine ortak olan kurumların bu işe kendi insan kaynaklarından ayırmaları gerçekçi olmuyor. Yukarıda da yazılı ölçme ve değerlendirme, iletişim ve farklı kurumların etkinlikleri arasında sinerjinin sağlanması gibi önemli işler kuvvetli bir insan kaynağı talep ediyor. Bu kapasite yetkinliğini üst düzeyde oluşturmadan iş birliği yapan kurumların ortak amaçlarına ulaşması mümkün gözükmüyor.
Çok ortaklı iş birliği çalışmalarının yukarıdaki kritik başarı faktörlerinin çalışabileceği şekilde fon kaynağına sahip olması gerekiyor. Bu, destekçilerin uzun dönemli bir sosyal değişim vizyonuna sahip, amaçlara giden yolda farklı yöntemlerin denenmesi konusunda esnek ve süre konusunda sabırlı olmasını talep ediyor.
Altıncı başarı faktörü: Yararlanıcının katılımcı olması
Öğretmen Ağı’nda ya da Türkiye’de benzer iş birliklerinde bu beş başarı faktörünü de görebiliriz. Örneğin Ağ’da, iş birliğinin ortakları arasında öğretmenin güçlenmesi ihtiyacı ve bunun özellikle öğretmenlerin inisiyatif alacağı, destekleneceği ve bir öğrenme topluluğunun oluşması için gerekli zeminin oluşturulması yoluyla sağlanabileceği üzerine fikir birliği oluşturuldu. Ağın yürütücü ekibinde bir eylem araştırmacısı var ve özellikle sürecin değerlendirilmesinde çok değerli katkı yapıyor. Yakın bir gelecekte Öğretmen Ağı’nda aynı işleri yapan farklı kurumlar kadar yaptıkları işlerle sinerji oluşturacak kurum ve kişilerin buluşması çok önemli olacak. İletişim ekseninde, Öğretmen Ağı’nın iki haftada bir yapılan statü toplantılarına yürütücü ekibe ek olarak destekleyen vakıflardan bireyler de katılıyor. Böylelikle, destekçi – proje ilişkilerinde genel olarak sınırlı olarak kurgulanan paylaşımın ötesine geçebiliyoruz.
Öte yandan, Ağı örmeye çalıştığımız süreçte en değerli öğrenimimiz öğretmenlerin bu oluşumun katılımcıları arasında bulunma isteği, azmi ve gerekliliğiydi. Konvansiyonel kalkınma ve sosyal proje yaklaşımında “hedef kitle” olarak tanımlayabileceğimiz bireylerin “yararlanıcı” olmanın ötesinde “katılımcı” olması ve tüm sürecin bunun hakkıyla gerçekleşecek şekilde yürütülmesi altıncı başarı faktörü olarak karşımıza çıktı. Sosyal değişim çalışmalarında hedef kitlenin başından itibaren katılımcı olarak kabul edilmesi ve iş birliği modellerinin hem herkesin ana hedefte ortaklaşabilmesini hem de bireysel ve küçük grup yararlarının gözetilebilmesini önceliklendirmesi beraber iş yapmanın ve bunun ötesinde “biz” olabilmenin anahtarı olabilir. Böylelikle, Ağ özelinde öğretmenlerin ama genel olarak sosyal çalışmaların katılımcılarının motivasyonu ve desteği ortaya çıkan kolektif değerin sürdürülebilirliği için çok kritik olan gönüllülük bilincinin oluşmasını ve yaşamasını sağlayabilir.
“Biz” olmak dışında kuvvetli bir seçeneğimiz yok aslında
Çağımızın sosyal zorlukları hepimizden yeni ve cesur fikir ve yaklaşımlar bekliyor. Bunları beraber ve biz olarak göğüslemeliyiz, destekçiler, sahada çalışanlar ve tabii ki üretilen değerin katılımcısı olacak bireyler. Türkiye’de hatırı sayılır deneyimimiz var, bunların bazılarına geçen yazımda değindim. Bugün, gerçekleştirdiklerimizin üstüne koymak için daha bilinçli ve istekli olmamızı öneriyorum.
Sosyal değişim için heyecan duyan ve çalışan tüm kurumların önünde önemli bir tercih var. Biri, bugüne kadar geldikleri yolda aynen devam etmek ve varlık nedenlerinin peşinden giderken yalnız hareket etmeyi tercih etmek. Diğeri ise, varlık nedenlerini ortaya koyarken bunu iş birlikleri bağlamına taşımak, farklı kurumlarla beraber hareket etmek ve ortaya çıkacak ‘çarpan etkisinin’ büyüklüğünü hayal ederek onu yakalamaya çalışmak. Bunu yaparken de katılımcılığı sağlayarak ‘biz’ olmayı amaçlamak. Egolarımızı ve rekabeti bir kenara bırakır ve rahat alanımızdan çıkma cesaretini gösterebilirsek bunun aslında gerçekten bir seçim olmadığını, daha çok beraber hareket etmemiz gerektiğini görebiliriz.
[1] Öğretmen Ağı’ndan Buket Sönmez ve Gökçen Karaman’a katkıları için teşekkür ederim.
Bizi Takip Edin