Medikal Arama Kurtarma Derneği: Sağlık hakkına erişim toplumsal bir sorun
Medikal Arama Kurtarma Merkezi (MEDAK) gönüllü sağlık çalışanlarından oluşan bir arama kurtarma ekibi. Program Yöneticisi Erdal Bayraktar merkez hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Türkiye’deki sivil topluma dair eleştirilerine de yer veren Bayraktar dezavantajlı grupların sağlık hakkına erişim konusunda sivil topluma düşen role de dikkat çekti. “Arama kurtarma faaliyetlerine bir sağlıkçı boyutu katmaya çalışıyoruz” -Bir tanım sorusuyla başlayalım […]
Medikal Arama Kurtarma Merkezi (MEDAK) gönüllü sağlık çalışanlarından oluşan bir arama kurtarma ekibi. Program Yöneticisi Erdal Bayraktar merkez hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Türkiye’deki sivil topluma dair eleştirilerine de yer veren Bayraktar dezavantajlı grupların sağlık hakkına erişim konusunda sivil topluma düşen role de dikkat çekti.
“Arama kurtarma faaliyetlerine bir sağlıkçı boyutu katmaya çalışıyoruz”
-Bir tanım sorusuyla başlayalım isterseniz. Medikal arama kurtarma nedir?
MEDAK’ı diğer arama kurtarma gruplarından ayıran temel unsur sağlıkçılardan oluşması ve medikal kurtarmaya odaklanmasıdır. Diğer arama kurtarma gruplarıyla çok yakın ilişkiler içerisindeyiz, destek oluyoruz elimizden geldiği kadar. Arama kurtarma faaliyetlerine bir sağlıkçı boyutu katmaya çalışıyoruz. Türkiye’deki arama kurtarma denildiği zaman akla ilk olarak AKUT geliyor. Ayrıca ülkede diğer arama kurtarma dernekleri de mevcut. Türkiye her ne kadar afetleri ya da afet risklerini kentsel dönüşüm üzerinden çözmeye çalışsa da aslında bu daha kapsamlı bir risk ve toplumsal alt yapı buna hazır değil. Olası bir afet ya da ihtiyaç durumunda yurt dışında arama kurtarma faaliyetlerini genelde sağlık personelleri yapar. Bu da sahada sağlık personelinin olması gerekliliği anlamına geliyor. MEDAK’taki birçok insan sağlıkçı ve yaptığı çalışmalarda sağlık hakları üzerinden bir yapılandırma ortaya çıkarmaya çalışıyor. MEDAK’ın temel unsuru bu; toplumsal afetlerde bir sağlıkçı yaklaşımı ortaya koymak. Hem sahada çalışmalar yürütüyor hem de bilimsel faaliyetler ve makalelerle bilgi alt yapısı oluşturmaya çalışıyor.
-Peki derneğin hikayesi nedir? Ne zaman ve hangi motivasyonlarla kuruldu?
Başkanımız Mert Eryüksel 2001 yılından beri dağcılıkla uğraşıyor, bir tırmanış faaliyeti esnasında yaşadığı ölümlü bir kaza sonrasında arama kurtarma denen işin içerisinde sağlıkçıların da olması gerektiğini düşünerek konuyu araştırmaya başlıyor ve yurt dışında ulaştığı bilgiler doğrultusunda sağlıkçılardan oluşan bir arama kurtarma ekibi kurma fikri ortaya çıkıyor. Dernekte de ekibimize katılan sağlıkçılara dağcılık, doğada hayatı idame ve afet bölgelerinde konforlu bir şekilde çalışmalarını sağlamak adına çeşitli eğitimler veriyoruz. Sağlıkçı tabanı olan bu kişiler basit arama kurtarma ip teknikleri eğitimleri ve doğaya adaptasyonu öğrendikten sonra her koşulda görev yapabilecek her ortama sağlık hizmeti götürebilecek insanlar haline geliyorlar. İşin içine gönüllülük de girince başarılı bir ekip ortaya çıkıyor. İlk başlarda STK’laşmanın, yani temel olarak örgütlenmenin önündeki o bürokratik engelleri aşmak biraz zor oldu; yer bulmak, finansal olarak kendini devam ettirmek gibi engellerle karşılaştık. Daha sonra Ataşehir’de prefabrik bir yerde dernek ilk faaliyetlerine başladı. Fakat ondan sonra o alan yıkıma gitti, çıkmak zorunda kaldık. O vakte kadar finansal sürdürülebilirliğimizi sağlamak için Sağlık Bakanlığı’na akredite bir ilkyardım eğitim merkezi kurarak bu merkezde ilk yardım eğitimleri, yangın eğitimleri, hafif arama kurtarma eğitimleri vermeye başladık. Suriye’deki çatışmalar yüzünden ülkeye mültecilerin gelmesi üzerine Suriyeli mülteciler üzerine çalışmaya başladık.
“‘Şu projeden şu kadar para kazanalım’ motivasyonunu edinmedik hiçbir zaman”
-Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
2016 Haziran ayına kadar küçük ve orta çaplı projeler yaparak çevremizdeki diğer ekiplerle bağlantılarımızı kuvvetlendirdik. AKUT ile protokolü olan tek arama kurtarma ekibiyiz örneğin. Sağlıkçıların afet senaryolarındaki yerini sağlıkçı olmayan arama kurtarmacı dostlarımıza kabul ettirdik ve bundan çok memnunuz. 2016 yılının Haziran ayı itibariyle “Projeler yazalım ve sivil toplumda projelerimizle de etkin bir dernek olalım” fikri ortaya çıktı. Temmuz’da birkaç yere ciddi projeler yazmaya başladık. Hiçbir zaman şöyle bir mantığımız olmadı; “Şu projeden şu kadar para kazanalım, şöyle bir yere geçelim, şu kadar insan çalıştıralım” demedik. Genelde yaptığımız çalışmalarda yalnızca maliyeti karşılayacak sponsorlar bulmaya çalıştık. Suriyeli ampüte çocukların tedavisi için bazı hastaneler ve doktorlarla anlaştık. Ameliyat olması gereken bazı mülteciler için Acıbadem Hastanesi ameliyathanelerini kullanmamıza müsaade etti ve gönüllü sağlıkçılarımız bu ameliyatları ücretsiz bir şekilde yaptı. Bir yardım gecesi düzenledik ve buradan gelen gelir direkt projeye aktarıldı. STK’larda hâkim olan “Şu projeden şu kadar para kazanalım” motivasyonunu edinmedik hiçbir zaman.
Çalışmalarımızın uluslararası ayağı olarak ise Nepal’de çalışıyoruz. Sağlık taraması ekipleri her yaz çoğunluğu hayatında doktor görmemiş kırsal alanlarda hem sağlık hizmeti sunuyor hem de eğitimler veriyor. Bu projeyi Acıbadem Üniversitesi ile yürütüyoruz. Hatta yakın zamanda burada yaptığımız çalışmaların da bilimsel bir makalesini yayınlayacağız çünkü bölge halkı ile ilgili en geniş sağlık taraması verilerini elde etmiş olduk bu proje kapsamında.
Aynı zamanda çok uzun zamandır mevsimlik işçilerle çalışıyoruz. Bunu MEDAK’ın kurucu üyelerinin de çalışmaları katılınca neredeyse 7-8 yıl oldu diyebilirim. Saha projeleri sayesinde hem mevsimlik işçilerin yoğun olduğu bölgelerde sağlık hizmeti sunuyoruz, sağlık eğitimleri veriyoruz hem de yerel otoritelerle ortaklık kurarak ciddi sıkıntıları olan işçilerin tedavisini sağlamaya çalışıyoruz. Bu çalışmalarımız da bilimsel araştırma ve rapor haline getiriliyor. Kredi Kayıt Bürosu’nun fonladığı, 2015’te gerçekleştirdiğimiz Adana Projemizin raporu da yayınlandı.
-Hangi bölgedeki mevsimlik tarım işçileriyle yürüttünüz bu çalışmayı?
Adana, Amasya Kilis ve Antep bölgelerinde çalıştık çoğunlukla.
“Sivil toplumdaki ‘bu işler gönülle olmaz’ algısı çok yaygınlaşmış”
-Bugün bir STK’nin sadece bir tanesini ele alabildiği birçok konuyla birden ilgilenmişsiniz. Mülteciler, mevsimlik göçmen işçiler, uluslararası sağlık taramaları vs. Fakat buna rağmen görünürlüğünüz pek yok sanırım. Sebebi nedir?
Evet gerçekten yok. Haziran ayında İngiltere’ye bir proje başvurusu yapmıştık. Bizi bulmalarının sebebi şöyle; geçmişte yaptığımız bir çalışmanın raporu ellerine geçmiş ve çok beğenmişler. Yaptığımız bütün çalışmaları, hatta eğitim programlarını bile başka sivil toplum yapılanmalarının da faydalanabilmesi için internette yayınlıyoruz. Bazı STK’lar ve şirketler bu tür bilgileri paylaşmaktan çekinir fakat biz toplumsal bir bilgi birikim üzerine yoğunlaştığımız ve bunun toplumsal bir çalışma olduğunu düşündüğümüz için bilginin mülkiyetine karşıyız. Bu tür bilgileri paylaşma taraftarıyız. Bunu kötüye kullananlar da var, böyle bulup bizimle iletişime geçenler de var. İngiltere’den Penny Apeal diye bir kuruluş bizimle iletişime geçti. “Yaptığınız çalışmalara yönelik bir kaynağımız var, eğer ilgilenirseniz sizinle beraber çalışmak isteriz, proje bekliyoruz sizden” dediler. Güzel bir proje hazırladık. 50 60 sayfalık baya kapsamlı bir doküman verdik onlara. “Proje çok güzel olmuş kime yazdırdınız” dediler. “Biz yazdık” dedik. “Peki nasıl yapıyorsunuz sahadaki ekibiniz nasıl” dediler. “Bu insanlar gönüllü çalışıyor” dedik, aramızda gönüllü doktorların, sağlık personelinin ve öğrencilerin olduğunu söyledik. Sivil toplumdaki ‘bu işler gönülle olmaz’ algısı çok yaygınlaşmış. “Parasız çalışıyorsanız veya çalıştırıyorsanız biz buna inanmıyoruz” dediler. Projeyi beğenmelerine rağmen bize o kaynağı vermediler. Bundan sonra bizi bir karamsarlık sardı, yani kapanma sürecine girmiştik o sırada da International Medical Corps’un çağrısı imdadımıza yetişti. Bu çağrı aslında yerel STK’ların desteklenmesine yönelik bir çağrıydı IMC’nin katkılarıyla bu projeye başvurduk ve proje beğenilerek kabul edildi. Kendileriyle güzel bir uyum yakalayarak geliştirdiğimiz S.O.S.yria Projesi’ni Kasım 2016’dan beri yürütmekteyiz.
“MEDAK bünyesinde biz yaptığımız çalışmaları hayatımızı idame ettirmek için değil, hayata dair gördüğümüz dertlere yönelik gerçekleştiriyoruz”
-İnsanlar sizi hangi noktada anlamıyorlar?
Daha çok finansal olarak bir anlaşılamama durumu söz konusu. “Niye bunlarla uğraşıyorsunuz?” deniyor, temel bağlantıları bu. Şey söylüyorlar “Bu insanların projelerde çalıştığını söylüyorsunuz da niye çalışsınlar ki?” deniyor. Biz gönüllü çalışıyoruz dediğimiz zaman gönülle olmaz bu işler deniyor. O da STK kavramının 3. sektör kavramına girmesiyle alakalı bir şey galiba. Mültecilerle alakalı da aslında en büyük çekincemiz buydu. Çünkü mültecilerin bir süredir yeni proje alanı veya yeni fon kaynağı olarak düşünüldüğünü görüyoruz ki bu bizim için çok sinir bozucu bir şey. O projelerde aktarılan paralar şişirilen bütçeler, sadece bir sektörü devam ettirmek için mi kullanılıyor yoksa hakikaten amaç Suriyelilere yönelik bir şeyler yapmak mı yoksa onlar bizim yaptığımız çalışmaların bir objesi mi? Yani kim için ne yaptığımız bizim için önemli. STK olarak çalışmak bizim hayalimiz evet ama bizi pek çok STK’dan ayıran en önemli nokta sağlık personellerinden oluşuyor olmamız. Dolayısıyla proje yazmalıyız mutlaka, para kazanmak için bunu yapmalıyız dendiği zaman işin ucu kaçıyor. O noktaya gelmek gibi bir planımız yok. Sonuçta MEDAK bünyesinde biz yaptığımız çalışmaları hayatımızı idame ettirmek için değil, hayata dair gördüğümüz dertlere yönelik gerçekleştiriyoruz. Bir proje yazıp dünyaları iyileştirdik havasına bürünemeyiz tabii, ama para kazanma derdimiz olmayışından bunun vicdani rahatlığını yaşıyoruz.
“Yaptığımız çalışmalardan akademik bir bilgi birikimi oluşturmaya çalışan bir ekibiz”
-UMKE’den farkınız nedir ve yaptığınız özgün çalışmalar nelerdir?
UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri), Sağlık Bakanlığına bağlı devlet memurlarından oluşan bürokratik bir yapı, işleyiş ve müdahale prosedürleri daha farklı. Örneğin UMKE bir deprem bölgesinde en gereken yere enkaz altına sağlıkçılarını sokmaz, enkaz altıyla ilgili eğitim vermez, bizse enkazın altında çalışabilecek, çalışması gereken, hastaya daha çıkarılmadan uygulanması gereken müdahaleleri gerçekleştirebilmeleri için sağlıkçıları orada nasıl çalışmaları gerektiği konusunda eğitiyoruz.
Bizim olumlu yönde farkımız; gönüllü bir ekibimiz var ve bu yaptığımız çalışmalardan akademik bir bilgi birikimi oluşturmaya çalışan bir ekibiz. Aynı zamanda bu çalışmaların mülkiyetini kendine saklamayan bu çalışmaları toplumsal bir çalışma olarak gören, yaptığı bütün çalışmaları paylaşan bir ekibimiz var.
“Ayrıca kendilerini psikolojik olarak da geri çekiyorlar, çünkü hastaneye gittikleri zaman kendilerine ayrımcı bir şekilde bakılıyor, istenmediklerini hissediyorlar”
-Sağlığa erişim hakkı savunan bir dernek olarak özellikle dezavantajlı gruplarla ilgilendiğinizi görüyorum; Kadınlar, Suriyeliler, çocuklar ve göçmen işçiler. Mülteci kadınların bu ülkede sağlığa erişim hakları ne durumda?
Ekonomik duruma göre çok değişen bir şey. Türkiye vatandaşlarının sağlık hakkına erişimi aile sağlık sistemi gibi hizmetler sayesinde birazcık daha avantajlı oluyor. Ama sosyo ekonomik olarak biraz daha altlara indiğimizde bunun tamamen yadsındığını görüyoruz. Göçmen işçiler var, bir de göçmen kadın işçiler var; hani mülteciler var mülteci kadınlar var; merdiven altında çalışanlar var birde merdiven altında çalışan kadınlar var. Yani sağlık sorunları da katlanarak artıyor bu durumda. Sağlık hakkına erişimde şunu görüyoruz net bir şekilde sosyo ekonomik olarak düştükçe imkânlar da azalıyor. Mülteci olduğunda olumsuz anlamda daha da derine iniyorsunuz, çocuk olduğunuzda ya da kaçak işçi olduğunuzda daha da derine iniyorsunuz.
Türkiye’de şu ayrımcılık çoğu yerde vurgulanıyor, ırkçı bir söylem; Suriyelilerin cebine çok para konuluyor, üniversiteye giriyor, hastaneleri doldurdu, okulları doldurdu gibi ama sahaya indiğimiz zaman şöyle bir şey var, hastanelere gidemiyorlar. Acil durumlar dışında çoğunun sağlık hizmetlerine erişimleri yok. Hamile kadınlar doğum öncesi ve sonrası kontrollerini yapamıyorlar. Ayrıca kendilerini psikolojik olarak da geri çekiyorlar, çünkü hastaneye gittikleri zaman kendilerine ayrımcı bir şekilde bakılıyor, istenmediklerini hissediyorlar.
Dolayısıyla sağlık hakkına erişim ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. International Medical Corps’un katkılarıyla yürüttüğümüz S.O.S.yria Projesi, başta sağlık hakkına erişime yönelik engelleri hedefleyerek gelişmişti. Bu yaşanan engellerin Suriyeli kadınlar üzerindeki etkisini proje süresince ne yazık ki deneyimledik.
Projemiz, Suriyeli annelerin Türkiye’deki sağlık sistemine erişimiyle alakalı bazı temel bilgileri de sunduğu için çok olumlu karşılandı. Şöyle bir şey var, bu kadınlar sağlık hizmetlerine ulaşmak istedikleri zaman da ulaşamıyorlar. Türkçe bilmeyenler var aralarında sadece Suriye mültecileri için değil bu Kürt vatandaşlar için de geçerli. İhtiyaç anında sağlık hizmetine ulaşamamak başlı başına bir sorun. Bürokratik engeller var, sosyo-ekonomik engeller var. Bu insanların sağlık hizmetlerine erişimi bir şekilde kısıtlanabiliyor.
“2013 yılından bu yana yaklaşık 3000 kişiye ilk yardım eğitimi verdik”
-Eğitimlerinizden bahsedelim biraz. Şimdiye kadar kaç kişiye eğitim verdiniz?
2013 yılından bu yana yaklaşık 3000 kişiye ilk yardım eğitimi verdik. Eğitimlerimizi gönüllülere, yasal zorunluluk gereği almak isteyen şirketlere, kendini ilk yardım konusunda geliştirmek isteyen arama kurtarma personellerine ulaştırdığımız gibi yurt içi ve yurt dışında gerçekleştirdiğimiz projelere de ekliyoruz. Geçtiğimiz yıl Nepal’de 4 farklı köyde ilk yardım ve arama kurtarma eğitimleri verdik. Dünyanın en büyük medikal gönüllü organizasyonu olan Sınır Tanımayan Doktorlar’ın Kilis’te çalışan personellerine bile ulaşan geniş bir ağ kurduk 4 yıl içerisinde. Proje bazlı eğitimlerimizde ise şu an Suriyeli annelere yönelik International Medical Corps’un desteği ile yürüttüğümüz S.O.S.yria Projesi’nde 200 tane kadına eğitim verdik, veriyoruz. Bu Suriyeli annelere yönelik eğitimlerimizde 20 kişilik gruplar halinde eğitimlerimizi ulaştırıyoruz. 10 tane yine Suriyeli, Türkçe konuşan proje asistanı yetiştirdik. Eğitimlerimizde tercüman olarak çalışıyorlar. Eğitimlerimizde, kadınların günlük hayatta karşılaşabilecekleri acil durumlara yönelik bilgileri veriyoruz. Suriyeli annelerin karşılaşabilecekleri acil durumlar, olası kazalar, bir sağlık hizmeti almak istediklerinde ne yapabileceklerine yönelik eğitim veriyoruz. Asistanlara da iletişim teknikleri, sunum teknikleri, etkili toplantı yönetimi gibi eğitimler verdik. Anneleri seçmemizin sebebi şuydu aslında, Suriyeli anneler daha çok aileleriyle vakit geçirdikleri ve olası bir durumda çocuklarla veya evdeki yaşlılarla bir arada oldukları için daha hızlı müdahale ederler diye düşündük. Bir de şöyle bir şey var, Acil müdahale ya da sağlık ekipleri gelene kadar yapılabilecek müdahale, olası riskleri daha çok azaltıyor. Bu, verdiğimiz afet bilinci, yangın, vb. gibi tüm eğitimler için geçerli.
Proje çalışmaları içerisinde International Medical Corps’un katkıları ve eğitimleri, bize aslında bir ağ açtı. Diğer alanda çalışan STK’larla iletişime geçmemizi sağladı. S.O.S.yria Projesi’nde temel sorun olarak gördüğümüz şey Suriyeli mültecilerin sağlık hakkına erişiminin kısıtlı düzeyde olması, yeterli bir şekilde faydalanamamaları ve olası risklerin gerçekleşme durumunda can kayıplarına yol açması ihtimaliydi. Dolayısıyla biz de öncelikli olarak Suriyeli mülteci annelere yönelik böyle bir eğitimi hazırlayarak uyguladık. Eğitimde, yanıklara müdahale, hava yolu tıkanıklığına müdahale, yabancı cisim kaçtığında nasıl müdahale edilir, kol kırıldığında nasıl müdahale edilir gibi temel ilk yardım bilgileri var. Çok da memnunlar bu eğitimlerden. İlk yardım kiti hazırladık daha geniş kapsamlı bir şekilde, bir müdahale olduğu zaman bu müdahale için temel ekipmanları da içeriyor bu kitler. Suriyeli mülteci annelerin olası acil durumlar karşısında kapsamlı bir şekilde hazır olmasını amaçlıyoruz. Ayrıca proje kapsamında 10 tane STK ile anlaşma imzaladık. Protokolümüzü gelecek ayımızda imzalamış olacağız. Bu 10 tane STK ile de şöyle bir şey yapmayı düşünüyoruz; biz bir eğitim programı geliştirdik bu eğitim programını da bu STK’larla paylaşmayı düşünüyoruz. Bir gruba eğitim vermek istediğimiz zaman “Programımız budur, isterseniz sizin için eğitmen yetiştirebiliriz, isterseniz de gelir o eğitimi sizin için veririz” diyoruz. Protokol için görüştüğümüz STK’lar da “Çok güzel bir çalışma beraber iş yapalım” diye bizim çalışmalarımıza destek olmaya başladılar. Kendi özel eğitimlerine bizi çağırmaya başladılar. İnsan Kaynağı Geliştirme Vakfı kendi yaptıkları bir projede bizim eğitmenlerimizi dahil etti. Small Project İstanbul kendi ekibine bizim eğitimlerimizi verdi. Hayata Destek Vakfıyla konuştuk, onlar da ilerde bizimle çalışmak istediklerini belirttiler. Yani proje bize aslında hem sahada daha çok deneyim kazanmamızı sağladı hem de diğer STK’larla iş birliği yapmamızı sağladı, onlar tarafından görünür olmamızı sağladı. Daha çok görünebilmek, sivil toplumda daha çok faal olabilmeyi beraberinde getiriyor. Bu noktada da bize en büyük desteği Internatıonal Medical Corps veriyor. Kendi çalışmalarına mümkün olduğunca bizi dahil ediyor, kendi kurumsal eğitimlerine bizi dahil ediyorlar. Sosyal medya kullanımı ya da finansal gelişime yönelik kurum eğitimlerine bizi davet ediyor. Beraber bir şey yapmamız bizim için çok değerli. Ayrıca bu durum bizim kapasitemizi de artırıyor ki projenin temel işlevlerinden bir tanesi de oydu.
“Yaptığımız çalışmalarda temelde olan ırkçılığı yok etmek istiyoruz”
-Son bir sorum olacak; ilerde yapmak istedikleriniz neler? Şu anda kafanızda halihazırda bulunan bir kıvılcım var mıdır? Neler düşündüğünüzle ilgili bir iki maddeden bahseder misiniz?
Biz sağlık hakkına erişimin hakikaten toplumsal bir sorun olduğunu düşünüyoruz ve toplumsal sorunun çözülmesine yönelik olarak öncelikle kırılgan grubu hedef alarak faaliyetler geliştirmek yani sağlık taramalarından tutun bir medikal ekip oluşturulması ya da yurt dışında çok yaygın olan toplumsal gönüllülerin oluşturulması gibi çalışmalar yapmak istiyoruz. Bir yandan da yaptığımız çalışmalarla onların sağlık erişimi var, onlar bedava yararlanıyorlar algısını kırmak istiyoruz. Yaptığımız çalışmalarda temelde olan ırkçılığı yok etmek istiyoruz. Daha çok savaştan kaçarak gelen ve gerçekten zor durumda olan engelli çocuklara temas ederek onların yaşadıkları travmaları çözmek istiyoruz. Bu da aslında bizim kurumsal gücümüzle çok alakalı bir şey. Yaptığımız çalışmalarda hedef grubumuz veya temasta olduğumuz insanlar için bu göçmen işçiler, tarımda çalışanlar ya da kadınlar ve mülteciler için temelde sağlık hakkına erişimi geliştirmek. Onların acil durumlar karşısındaki konumlarını biraz daha güçlendirmek istiyoruz çünkü yanlış bir müdahalede sakat kalabiliyorlar, hayatlarını kaybedebiliyorlar. Zaten sosyo-ekonomik olarak çok zor durumda olan bu insanlar böyle bir sorunla karşılaştıkları zaman yaşıyor ama tamamen muhtaç olarak yaşıyor ve bu bir insanın kişiliği bir insanın kendine olan özgüveni için çok acı verici bir şey.
Bizi Takip Edin