Çatışmadan barışa Kuzey İrlanda deneyimi izlenimleri
İrlanda'da silahlar bırakılmış ancak toplumsal barış da hala tam anlamıyla sağlanabilmiş değil. Siyasetten sivil topluma ve akademiye pek çok kesim ikiye bölünmüş toplumun ayrışmışlığını ortadan kaldıracak yaklaşımlar ve araçlar geliştirmek için çalışıyor.
Kökeni 1600’lü yıllara dayanan 1970’li yıllarda 500 bin kişinin etkilendiği bir çatışmaya dönen ve 1998’de imzalanan ateşkes anlaşmasıyla silahlı yönü nihayete eren Kuzey İrlanda, şimdilerde iki ayrışmış toplumun gündelik hayatını birlikte örebilmesinin arayışında. Geçmişle yüzleşme, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkma kararıyla yaşanacak sınır tartışmaları, ekonomik ve siyasi gelecek ile ilgili kaygıların eşliğinde yürüyen bu çabalarla ilgili hissettiğim ilk izlenim; tıpkı çatışmanın durdurulması için verilen uğraşlar gibi kapsayıcı olduğu ve herkesimin bu konudaki uğraşı kendi politik veya ekonomik çıkarlarının üstünde görebildiği… Devlet kademeleri, siyasiler, sivil toplum ve akademi hepsi elini taşın altına koymuş; barış duvarları denilen ama aslında iki toplumu birbirinden şekilsel olduğu kadar manen de ayrıştıran durumu sona erdirmek için.
Türkiye’den bir grup akademisyen, siyasetçi ve sivil toplum kuruluşlarından kadınlarla Raoul Wallenberg Enstitüsü ve Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün ev sahipliğinde geçtiğimiz hafta Dublin ve Belfast’a bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kadın, barış ve güvenlik kararın uygulanmasına yönelik çalışmalar yürüten Operation1325’in de desteklediği çalışma ziyaretinin bana göre en önemli yönü, hem çatışma hem de barış deneyimini farklı görüşlerden dinleyebilmenin yanı sıra gündelik hayatı deneyimleyebilme imkanı da sunması idi. 5 gün süren ziyarette; çatışma ve barış sürecindeki siyasileri, vaktiyle silahlı çatışmalara katılmış şimdi parlamentoda vekil olanları, anlaşmanın birinci el mimarlarını, çatışma çözümü için bizzat tabanda örgütlenip barışı ilmek ilmek ören kadınları ve konuyla ilgili hem tarihsel süreçleri hem de geçiş dönemi adaleti konularında çalışmalar yürüten akademisyenleri dinleme fırsatı bulduk. Barışın toplumsallaşması ve çatışmalı yıllarla ilgili rehabilitasyon alanında çalışmalar yürüten sivil toplum örgütlerini ziyaret ettik ve onların mihmandarlığında çatışmanın en yoğun yaşandığı ve şu an barış duvarlarıyla birbirinden ayrılmış mahalleleri gezdik.
Siyasi ve akademisyenler tarihsel süreci ve özellikle de Hayırlı Cuma anlaşmasına giden günleri olabildiğince idealize ederek anlatsa da; dinlediğimiz tanıklıklar bunun tam tersi olduğunu yani barış sürecinin de olabildiğince zorlu geçtiğini ortaya koyuyordu. Bu anlatıların farklılığı bir yandan da çok anlaşılır aslında. Çünkü her tarafın kendince bir bakış açısı var; çatışma ve haliyle barışa yönelik. İRA’ya göre özgürlük mücadelesi, İngiltere’ye baksanız terörist saldırılara karşı halkını koruyan bir devlet bakışı, İngiltere’yle birleşmeyi savunanlar içinse, kendi toplumunu koruyan bir girişim. Yani herkesin savaşmak için haklı bir sebebi vardı. Ama taraflar savaşarak bir yere varamayacaklarını gördüklerinde masaya oturmayı da başardılar. Tarihi Hayırlı Cuma anlaşması taraflar dahil kimse için bugün dört dörtlük bir anlaşma olarak değerlendirilmiyor. Ancak herkes çatışmalı yılları geride bırakması yönüyle öneminde de birleşiyor.
1970’lı yıllarda 3 bin 700 kişinin hayatını kaybettiği 40 bin kişinin yaralandığı bir çatışmadan söz ediyoruz. Rakamlar ilk etapta az gelebilir. Ancak bunların coğrafik olarak İstanbul’dan iki kat küçük, nüfus olarak 1, 5 milyon kişinin yaşadığı bir yerde geçtiğini hatırlarsak; bu toplumun çok büyük bir kesimine değen bir çatışma olduğunu görmemiz mümkün. Böyle olması barış masasının kurulmasını kolaylaştırmış; yani aslında taraflar savaşarak; yani kendi mahallesine atılan bombaya karşılık öbür mahalleye bir bomba atarak hiçbir yere varamayacaklarını çok yakıcı bir şekilde görmüşler. Ama bu durum bir yandan da normalleşmenin, geçmişi geride bırakabilmenin önünde büyük bir engel. Kayıplarının sebebinin kim olduğunu, hangi aileden olduğunu bilebilecek bir çatışma ortamının üzerinde yaşıyorlar. Belfast sokakları ölenler için yapılan hafıza mekanları, duvarlarda ölenlerle ilgili grafitiler ve çatışma dönemlerinden kalan militarist yazılamalarla dolu. Barış sürecinin aktörlerinden olan George Mitchell yıllar önce süreçle ilgili şunları söylemişti;”
“Çatışmalar sırasında ziyaret ettiğim Bosna’da, bir adam, savaşı tarif ederken bana tahrip olan binaları, köprüleri, yolları hızla inşa edebileceklerini ancak bazı şeylerin insanların kafalarında ve kalplerinde tamirinin çok daha fazla zaman alacağını söylemişti. Bu çok uzun zaman alır. Kuzey İrlanda’da bu kuşaklar boyu sürecek. Orada barış genel olarak sağlanmış olsa da, ayrışmış toplum yapısı devam ediyor. İki toplum hala birbirine geçmiş değil. Bence bunun için kuşakların değişmesi, çatışma sürecini hiç yaşamamış kuşakların gelmesi gerekiyor.”
Duvarlardaki savaş grafitileriyle noel ışıklandırmalarının birbirine karıştığı sokaklarla ilgili hissettiğim; Belfast’ın hem mekan olarak hem de içindeki insanlarla arafta bir yerde asılı kalmış olduğuydu. Bugün çatışmaları bilmeyen kuşaklar var ancak eğitimden gündelik hayata kadar ayrışmış bir toplumda yaşamaları Kuzey İrlanda için önemli bir sorun olarak duruyor. Ancak yukarıda belirttiğim gibi bu sorun hem siyasilerin hem de toplumun gündeminde ve çözüm arayışları sürüyor. Kısaca özetlemek gerekirse; Kuzey İrlanda gözlemleri, bize görünenin aksine savaşmanın kolay barışmanın ise daha zor olduğunu ancak tarafların egolardan ve çıkarlardan, ne olursa olsun kazanma isteğinden bir adım geriye gittiğinde en ağır çatışmalarda bile çözümün mümkün olduğunu gösteriyor…
Bizi Takip Edin