Türkiye bağışlamıyor: Bağışçılık Araştırması Sonuçları
Türkiye’de toplumun dayanışmacı ve hayırsever olduğu yaygın bir kanı. Oysa araştırmalar gösteriyor ki, bağış yapma eğilimleri Türkiye’de Batı ülkelerine göre oldukça düşük. Sivil Toplum Kuruluşları bağış toplayamıyor, bu konuda pek aktif de sayılmazlar. STK’lara yapılan bağışlar az sayıda STK’ya yöneliyor. Peki kim ne kadar kime bağış yapıyor? Çoğunluk neden bağış yapmıyor? Aralarındaki farklar neler? Hangi […]
Türkiye’de toplumun dayanışmacı ve hayırsever olduğu yaygın bir kanı. Oysa araştırmalar gösteriyor ki, bağış yapma eğilimleri Türkiye’de Batı ülkelerine göre oldukça düşük. Sivil Toplum Kuruluşları bağış toplayamıyor, bu konuda pek aktif de sayılmazlar. STK’lara yapılan bağışlar az sayıda STK’ya yöneliyor. Peki kim ne kadar kime bağış yapıyor? Çoğunluk neden bağış yapmıyor? Aralarındaki farklar neler? Hangi STK’lar öne çıkıyor?
TÜSEV, sahası geçen yıl gerçekleşen “Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik Araştırması”nın raporunu yayımladı.[i] Rapora göre Türkiye’nin bağışçılık karnesi zayıf. İlki 2004’de yapılan bu araştırmanın, ikincisi 2015’de tekrarlanmış. 10 yıldan fazla zaman geçmiş, STK’lar hem sayıca artmış hem daha fazla etkinlik yapar hale gelmiş durumda, fakat bağışçılık açısından tablo daha iyi değil. Araştırmanın sonuçlarına göre, bir senede yapılan yardım ve bağışların kişi başı toplamı yaklaşık 228 TL. Ancak bu bağışların sadece 16,7 TL’si STK’lara yapılıyor. Dilenciler en fazla bağış toplayan kategori. Onları fitre, zekat amaçlı olanlar, akrabalara, komşulara yapılan bağışlar takip ediyor. Bağış miktarlarının oldukça küçük meblağlardan oluştuğu diğer bir bulgu. STK’lar bağış havuzunda etkili bir aktör değiller. STK’lara bağış oranı %13. Bu oran 2004 yılında %18 imiş.
TÜSEV’den Tevfik Başak Ersen ve Liana Varon ile araştırma sonuçlarını değerlendirdik.
– Araştırmadan Sivil Topluma ne gibi mesajlar var?
Başak Ersen: Araştırmadan çok iyi sonuçlar çıktığını söyleyemeyiz. İki tane çok belirleyici faktör öne çıkıyor: ilki güven. Bu zaten birçok araştırmada çıkan bir sonuç. Biz de burada doğruladık, güven %10’da kalıyor. Türkiye’de güven ciddi bir sorun. İkincisi de ekonomik gidişatta ciddi bir kötüleşme var, bunu araştırmanın farklı verilerinden görebiliyoruz. Son 10 yılda hane başına ve kişi başına düşen gelirlere bakıldığında öyle büyük bir artış yok. Oysa bu araştırma 2004’de yapıldığı zaman Avrupa Birliği süreci iyi gidiyordu, herkes daha umutluydu, Türkiye’de demokrasi rüzgarları esiyordu, ekonomik olarak ciddi bir yükselişteyiz hissi kuvvetli idi. Şimdi tam tersi bir tablo var. Ekonomik durgunluğun olumsuz etkisini kurban bağışlarında da gördük. Araştırmanın saha çalışmasının yarısını kurban bayramı öncesi yarısını sonrası yapmıştık, kurban bağışlarını test etmek için. Önceki seneye göre kurban bağışında bir düşüş var. 2014’e göre 2015’te ciddi bir ekonomik kötüye gidiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu ekonomik kötüleşmenin de bağışlara yansıdığını görüyoruz.
– Tüm bu ekonomik durumdan bağımsız olarak da çok parlak bir tablo yok galiba bağışçılıkta. Sonuçta 2004’ü tek başına ele alsak çok da farklı değil durum.
Başak Ersen: Evet, ama şu an 2004’e göre kötüye gidiyorsa 11 senede iyi bir yolda ilerlememişiz demektir.
Liana Varon: Sivil toplum açısından da değişmeyen şöyle bir şey var: 2004’te de insanlar STK’lara bağış yapmak yerine direkt yardım yapmayı tercih ediyordu. Şimdi de aynı şekilde ilerliyor. Yüzde olarak bakınca doğrudan yardım yapmayı, eşine dostuna yardım yapmayı tercih ediyor. 2015’te bu verilerde değişen şöyle bir şey var, kültürel ve dini olarak da kendine yakın gördüğü, aynı dinden olduğu kişiye bağış yapma eğilimi daha fazla.
– Benim de gördüğüm 2004’de hemşerilere bağış yüksekmiş, şimdi o düşünce diğer bahsettiğiniz kategoriler yükselmiş.
Başak Ersen: Demografik olarak da çok ciddi bir değişim var. 2004 yılında %60 olan kentleşme %80’e varmış. Eğitim seviyesi yüksek insanlarda bağış yapma eğilimi yüksek ama kırsal kesimde de kenttekinden daha yüksek. Büyük ihtimalle kırsal kesimdeki dayanışma duyguları daha canlı.
– Bu konuda dikkatimi çeken şöyle bir şey oldu verilerde: dayanışma ön planda hayırseverlik davranışında. Bizim dayanışmacı bir toplum olmamız falan çok övündüğümüz bir şeydir ama yurttaşlaşma ve sivilleşme açısından bu bir engel olabiliyor. Aslında güvenle de ilgili böyle bir durum var, güven endeksi uzak güveni ölçüyor. Toplumda güven düşük, endekslerde de kötü durumdayız, ama her şey de güvene dayalı. Güvene bağlı olma sebebi toplumsal bağlarla ilgili; güven yüksek ama uzak güven düşük. Tanıdıklık seviyesi düştükçe duyulan güven düşüyor. Şimdi bağışçılıkta da öyle bir şey çıkmış. Kurumsal bile yapsa bildiği sivil toplum kuruluşuna yapıyor. İnternetten, ordan burdan yapmıyor, networkünden yapıyor. Yakına bağış var, ama uzağa yok gibi. Bu dayanışma bana sivil toplumun önünde engelmiş gibi göründü siz ne dersiniz buna?
Başak Ersen: Aslında ben senin dediğine katılıyorum ama bence tam tersi yardımlaşma bizde daha sanki önde gibi geliyor bana. Çünkü bağışı doğrudan yapıyoruz, dayanışma içinde çok farklı motivasyonlar da var. Burada zaten raporun isminde şu var: bireysel bağışçılık ve hayırseverlik. Hayırseverlik derken tabi daha dini temelli bir şeylerden bahsediyoruz. Buradaki en çarpıcı şey şu: genel olarak toplumda çok ciddi bir güven eksikliği var ama en öncelikli görülen şey, insanlara yardım etmek yani doğrudan yardım. Bunu kime yaparsın diye sorunca önce etrafıma diyor akrabalarıma diyor, ama gerçeğe dönüyorsun en fazla bağış yapılan grup dilenciler oluyor. Oysa dilenciler tanımadığımız kişiler, en uzak olan grup.
– Ama dilenci düşmüş görülen değil mi, ondan sonraki kategorilerde kendine daha yakın bulduğu çevreler geliyor.
BAĞIŞLAR ÇOK KÜÇÜK MEBLAĞLARDA OLDUĞU İÇİN STK’LARA YÖNELMİYOR
Başak Ersen: Birinci grup dilenciler, ikinci grup fitre zekat verilenler. Ama rakam olarak bakınca yaklaşık paranın yarısından çoğunu dini motivasyonlu bağışlar oluşturuyor. Akrabalara bakınca 4. grup gibi, yine yüksek ama ilerledikçe rakamlara bakınca biraz düşüyor. Kişi başı yıllık ortalama bağış miktarı olarak 228 lira fena bir rakam değil. 18 yaş üstündeki nüfusa dağıtsan, bu ciddi bir rakama tahvil eder, ama böldüğün zaman ayda 20 liradan bahsediyoruz. Buradaki olay şu zaten, insanlar küçük bağışlar yapıyorlar ve bu bağışları da bir seferde yapmıyorlar. Bağışçılar beş lirayla Türkiye’nin insan hakları probleminin çözüleceğini düşünmüyor muhtemelen, o yüzden de onu bir kuruluşa vermeyi de düşünmüyorlar.
– Kaç kişi bağışçıdır Türkiye’de diye bir projeksiyon var mı?
Başak Ersen: Bu araştırmada yok. Ama STK’lara aidat dışı bağış yaptığını söyleyenlerin oranı %13 civarında.
– Peki kim bunlar? Hem demografik açıdan hem de kültürel açıdan. Daha dindarlar mıdır mesela, bir şeyler söyleyebilir miyiz?
Başak Ersen: Dindarlığı ölçmek çok zor. Çünkü araştırmanın yazarlarından Prof. Dr. Ali Çarkoğlu’nun söylediği önemli bir şey var, o çok farklı araştırmalar da yaptığı için, insanlara gelir sorduğunuz zaman düşük, bağış inanç tipi şeyler sorunca yüksek gösterme eğiliminde oluyorlarmış.
– Evet ama birbiriyle karşılaştırabilir sonuçta, az ya da çok verenler.
Başak Ersen: Zaten buna yönelik sorular var ama onu çapraz sorularla da öğrenmeye çözmeye çalışıyoruz, ama tabi burada dini motivasyonu doğrudan ölçmeye çalışmadık.
– Biraz da şundan merak ediyorum onu, bağış ve hayırseverlik işinin öyle bir uzantısı var. Bir dini ve kültürel bağları var, öte yandan sekülerler için ise sosyal devletin görevidir bu. Buna dair bir şey var mı burada, ya da mesela kentli yeni nüfus bağışçılığa nasıl bakıyor?
Başak Ersen: İlginç olan, kentli nüfusta bağışçılık, kırsaldan daha düşük ama genel olarak bakınca birçok alanda olduğu gibi erkeklerde, iyi kötü eğitimli kişilerde, gelir seviyesi belli seviyenin üstündeki insanlarda oran yüksek.
– Kurumsal bağış için mi diyorsunuz?
Başak Ersen: Sadece kurumsal değil toplamda öyle.
– Bu ilginç geldi bana genel bağışçı profiliyle kurumsal bağışçının çok benzer olması, ben orada bir ayrışma olur diye bekliyordum ama o şaşırtıcı bir bulgu bence. Bu dilencilere veren profil de mi böyle?
Başak Ersen: Hepsi için geçerli.
EN GÖRÜNÜR OLAN KURULUŞLAR EN ÇOK AKLA GELİYOR VE DAHA ÇOK BAĞIŞ TOPLUYOR
– Bir de sivil toplum açısından ilginç bir şey var. Sivil toplumu etkili bulmuş toplum. Soru aslında biraz normatif sivil toplum etkin mi diye sormuyor etkin olabilir mi diye soruyor. Ama normatif düzeyde de olsa, sivil topluma bir teveccüh olduğunu görüyoruz.
Başak Ersen: Bunlar çok yoruma muhtaç şeyler ama insanların kafasında çok net bir sivil toplum kavramı, tanımı yok.
– Dernek, vakıf diye sormuşsunuz sanırım.
Başak Ersen: Evet. İlk aklınıza gelen STK: Kızılay. Açık ara önde çıkıyor. Sonra Türk Hava Kurumu geliyor akla. Ama nasıl bir sivil toplum faaliyeti yaptığı da bilinmiyor. Büyük ihtimalle okullarda verilen zarflar, imajı etkili oluyor. Vakıf dediğin zaman sosyal yardımlaşma dayanışma vakıfları nedir, insanlar onu vakıf olarak algılıyor mu bunları ölçümlemek tabi çok zor. İnsanlara açık uçlu sorduğunda Kızılay, Türk Hava Kurumu’ndan sonra LÖSEV, TEMA, TEV, TEGV gibi, İHH gibi bir sürü kuruluşu sayıyorlar. Sonra onlara güveni sorduğumuz zaman güvenleri de çok yüksek çıkıyor. Ben bunu şöyle yorumluyorum. Sivil toplum Türkiye’de görünür değil, ama bilinen görünen kuruluşlar var ve aslında baktığınız zaman da zaten bu küçük olan bağış havuzunu onlar kullanıyor görünüyor. Sivil toplumu insan hakları alanında etkili görüyorlar, ama o konuda destek vermiyorlar. Kamuoyunun önceliğinin fakirleri doyuralım, açlığı bitirelim, yetimlere şehit gazi ailelerine yardımda bulunalım yönünde olduğu araştırmanın bulgularında çok net görülüyor. Ben buna yardımlaşma temelli diyorum.
– Peki neden bunu devlet halletmeli algısına bürünmüyor, kendisi yardım ediyor.
Başak Ersen: Yoksullara yardım sizce kimin görevi diye sorduğumuzda, en yüksek oranda devletin görevi yanıtı geliyor. Yani devletin görevi hayırsever olmak değildir, onun asli fonksiyonudur bu. Aslında onu öyle görmüyorlar, devlet hayırsever olduğu için hayırseverden de onu bekliyorlar. Yoksullara yardım görevi olarak görülen ikinci grup ise hali vakti yerinde vatandaşlar. Bu anlamda bireysel bir sorumluluk almama söz konusu. Balık tutmayı öğretmek yerine biz balık veriyoruz. Hayırseverlerin de bunu yapması bu şekilde ilerlemesi bekleniyor.
– Çizdiğiniz fotoğrafta yoksulluk ve düşkünlük; Türkiye’de bağışçılığın en önemli hedefi bu konular gibi duruyor.
Başak Ersen: Evet. O da normal yani ekonominin kötüye gittiği bir ortamda insanların öncelikli sorunu bu demek ki ve onun çözülmesini istiyorlar.
Liana Varon: Zaten hayırseverlik algısı da yapılan bağışlarda acil bir ihtiyaç olarak tanımlanan şeyler üstünden tanımlanıyor: gıda yardımı olabilir, kıyafet yardımı olabilir vs.. Onun dışında kalanlar ise herhangi bir hak temelli alan da olabilir, kültür sanat yatırımı olabilir, bunlar lüks olarak algılandığı için ya da işte bir üniversite kurmak mesela, hayırseverlik faaliyeti olarak görülmüyor. O anlamda bir sivil toplum kuruluşunda yapılan işler herhangi bir aciliyeti gideriyor gibi görülmüyor.
– Sivil toplumda o ilgiyi cezbedemiyor diyorsunuz bir yandan da.
Liana Varon: Evet. Mültecilere yardım çok düşük mesela.
– Düşük olmakta ziyade pek hoş karşılanmayan bir şey olarak çıkmış değil mi?
Başak Ersen: Onu söylemek çok doğru mu veriden bilmiyorum ama öncelikli olarak görülmediği net ve çok düşündürücü bir şey bu. Türkiye’nin her yerinde mülteciler var ve görmemen çok da olası değil. Orada gerçi şu olabilir, dilencilere verilen paranın içinde mülteciler de olabilir.
BAĞIŞÇILIĞI DÜŞÜREN FAKTÖRLER: EKONOMİK SORUNLAR, DÜŞÜK GÜVEN VE İLETİŞİM EKSİKLİĞİ
– Peki esas konuya dönecek olursak bağışçılık neden düşük Türkiye’de?
Başak Ersen: Bunu analiz etmek çok zor. Analiz etmek hem tarihsel, hem kültürel, hem ekonomik, hem dinsel bir sürü sebebi vardır. Bence çok ciddi bir kafa karışıklığı ve bilinmezlik var ve ciddi bir güvensizlik var. Ben güveni en tepeye koyuyorum. Bu güvensizliğin yanına sen gidip de ekonomik faktörlerin kötüleşmesini de koyuyorsun, STK’ların da büyük ihtimalle kendini iyi ve doğru anlatamamasını da eklemek gerekiyor. Çünkü STK’larda, biz iyi işler yapıyoruz zaten, herkes bizi tanısın, bilsin, gelsin bağış yapsın gibi bir algı da var. Bu bağış havuzundaki STK’ların ise hem ciddi bir idraki var hem de bunu gerçekleştirecek bütçe ve kadroları da var. Mesela televizyon reklamını düşünün, zaten çok pahalı bir şey, kamu spotu için farklı bağlantılar gerekiyor. Herkes bunu yapamıyor, yardım toplama izinleri vs. gibi karşılanması gereken koşullar bulunuyor. Öte yandan araştırma sonuçları sivil toplumun doğru iletişim yapması gerektiğini de gösteriyor.
Liana Varon: Bence şu da çok çarpıcı bir veri, değişim için üzerinde çalışılacak bir konu olduğunu düşünüyorum, insanların %52’si benim yardım yapabileceğim miktar küçük, o yüzden STK’ya gitmiyorum diyor. Aslında küçük olması bir şeyi değiştirmiyor, sen onu düzenli yaptığın zaman o bir fark yaratabilir, bir havuzda birleşebilir, o STK için, önemli bir miktara dönüşebilir. Biz de demek ki küçük bağışların etkili olabileceğini yeterince iyi söyleyemiyoruz. Duyuramıyoruz ve bu sadece bir grup büyük bağış yapabilecek insanın katılabileceği ya da bağış yapabileceği bir alan olarak görülüyor.
Başak Ersen: Araç da sunmuyoruz. Websitesi üzerinden bağış çok az, sen şimdi niyetleneceksin bir STK belirleyeceksin, sonra o websitesine gireceksin, sonra o siteden onunla ilgili bir şey çıkaracaksın, vereceksin, ne bileyim düzenli yapacaksan da talimat vereceksin. Diğer türlü ne oluyor, dilenci sokakta avuç açıyor bağış yapacak kişi hiç uğraşması gerekmeden cebindeki bozukluğu veriyor.
– STK’lara bağışın zor bir şey olduğu gibi bir algı var sanırım.
Liana Varon: insanlar genelde bağış yapmak ve bağış yapacağı STK’yı tanımak için zaman ayırmıyor.
– Bu araştırmadaki verileri de düşünürsek, seküler ve dindar STK’lar ayrışıyor mu bu hayır işlerinde de bağış alanların çoğunluğu daha dindar olan STK’lar mıdır?
Başak Ersen: Mesela çok enteresan işte insanlara sorduğumuz zaman açık uçlu, aklınıza gelen STK’lar nedir diye, listede yer alan kuruluşların çoğunluğu seküler kuruluşlar diyebiliriz.
– Peki bağış yaptıkları STK’lar?
Liana Varon: En çok bağış yapılan kurumlar, cami, kuran kursu, dini dernek, KIZILAY, LÖSEV, İHH. Birinin STK’yı tavsiye etmesi çok büyük bir etken.
Başak Ersen: Bildiği kuruluşa güveniyor insanlar.
Liana Varon: Ama bilme de görünürlükle ilişkili. Yani bir araştırma yaptım bu STK’yı tanıyorum, ofisine gittim gibi bir şey üstünden değil, tamamen görünürlük üstünden.
Başak Ersen: Doğru okuduğunda, bir yerde sivil toplum için reklamın ciddi etki yarattığının da göstergesi.
– Peki bağışlar STK’ların ekonomisinde nasıl bir yer tutuyor?
Başak Ersen: Bu araştırmada öyle bir veri yok ama önemli tabi. Dernekler için birincil kalem, vakıflar için de çok önemli.
Liana Varon: 2014’deki araştırmamıza göre bağışlar dernek gelirlerinin %38, vakıfların %32’si.
Başak Ersen: Bağışlara dayalı bir sektör. Aslında sivil toplum halka daha doğru ulaşabilse ve bağış yapma mekanizmaları daha doğru kurulabilse, küçük bağışlarla fark yaratılabileceğini doğru anlatılabilse önemli miktarlarda gelir elde edebilir.
Liana Varon: Doğru anlatmak ne kadar anahtar ben çok emin değilim. Mesela bazı STK’ların belli bir reklam stratejisi var, üzerine gittiği duygular var. Tüm STK’lar halka ulaşmak için benzer bir yol tercih etmeyebilir bunun etikle ilgili bir tarafı da var. Bence o noktada öncelik sivil toplum algısını oluşturmak, sivil toplumun farklı renklerini ortaya koymakla ilgili olmalı diye düşünüyorum.
Başak Ersen: Belki gerçekçi değil ama şu denebilir: sivil toplum kuruluşlarının daha makro düzeyde kendi kuruluşlarının ötesinde sivil toplum algısını iyileştirmeye yönelik bir şey yapmaları gerekir. Ama buradaki sorun yine devletin müdahalesi olacaktır. Devlet, vakıf ve dernek statüsündeki resmi ve yarı resmi kurumlarla sivil toplum alanında çalışmaya ve bağış toplamaya devam ediyor.
– Düzenli bağış yapanların dağılımı var mı?
Başak Ersen: Yok, ama zaten o kadar düşük ki rakamlar. Burada en temel sorun algı sorunu. İnsanlara sivil toplum var mı desen var der ama sivil toplum kuruluşu kavramıyla ilgili içini dolduramıyorlar.
Liana Varon: Yalnız bence çok çarpıcı bir sonuç, en etkili bulunan STK faaliyetleri arasında insan hakları ihlallerinin engellenmesi de var. Demek ki sivil toplum algısı değişmeye başladı.
– O yanıtın gelmesinde pejoratif bir anlam yükleme de var mı, “bunların sesi çok çıkıyor” şeklinde, yoksa olumlu bir algı mı o?
Başak Ersen: Büyük ihtimalle onu olumlu olarak söylüyordur.
– O zaman iki tane büyük rakibi var aslında sivil topumun bağışçılıkta: biri Kamu kuruluşları ya da kamu destekli STK’lar, diğeri de dilenciler. Dilencilerden pay kapabilirse, STK’lar iyi bir gelir oluşturabilir gibi duruyor.
Başak Ersen: Sivil toplumun kaynakları artsın gibi bir siyasi duruş şu anda söz konusu değil. Hatta tam tersi bunu hukuki olarak engelleyecek bir sürü şey var.
Liana Varon: Hatta yardım toplama kanunu olmasa bile ciddi bir fark yaratılabilir. STK’lar çok daha rahat bağış toplayabilirler.
Başak Ersen: Biliyorsunuz esnafa gidiyorsun dolmuşa biniyorsun küçük kumbaralar var sadaka filan denen bunların çoğu mesela izinsiz toplanan yardımlar.
– Bu camilerdeki de hukuki değil o vakit?
Başak Ersen: Değil. Ayrıca, öyle bir araştırma yapılsa tahmin ediyorum herhalde camiler için verilen paranın çok büyük kısmı direkt olarak camiler için harcanmıyordur. Bizde cami yapmanın esas fonksiyonu şehirleşmeyi sağlamaktır.
– Şimdi aynı süreci cem evleri yaşıyor.
Başak Ersen: Evet. Kurum bazında bakarsan toplanan para birkaç cem evinde daha yüksektir, çünkü daha büyük bir dayanışma var.
ZORUNLU BAĞIŞ AZALIYOR
– Bir de zorunlu bağışla ilgili sonuçlar var araştırmada.
Başak Ersen: Zorunlu bağışla ilgili aslında güzel bir sonuç var. Eskiden kamu kurumlarında zorunlu bağış yüksekti, o değişti. Sonuçlar arasında olumlu ne var derseniz zorunlu bağış oranlarında ciddi düşüş olmuş.
Liana Varon: Şimdi okul aile birlikleri öne çıkıyor zorunlu bağışta.
Başak Ersen: Şimdi rakam olarak çok düşük ama onun içindeki yüksek pay da okul aile birlikleri, bu da anlaşılabilir bir şey.
– Sizin, genel fotoğrafta bağışçılığın biraz kötüye gittiği gibi bir izleniminiz olduğunu anlıyorum. Ben çok farklı görmedim 2004 ve 2015 araştırmalarının sonuçlarını karşılaştırdığımda. Farklar var ama çok da radikal değil. Peki 5 yıl sonra ne olur, önemli farklar olur mu, ona yönelik öngörüleriniz var mı?
Başak Ersen: Muhteşem olmayan tablonun daha da kötüye gittiğini görüyoruz. 5 yıllık öngörü yapmak çok zor. Özellikle bu 15 Temmuz’dan sonra iyice zorlaştı. Ben iyiye kötüye gitmeye rakamsal olarak bakarsak kötüye gideceğini düşünüyorum. Düşüş olacaktır, sebebini sorarsan da devletin daha çok sivil toplum alanını işgal edeceğini düşünüyorum, yani daha çok devlet eliyle bu işler yapılacak veya yaptırılacak. Yani bence güven de iyice düşecek, zaten devlet yapıyor, ben niye yapayım algısı da iyice güçlenecek.
– Sivil toplumda bağışçılık algısı nasıl? Siz bunu anlattığınızda ne tür tepkiler alıyorsunuz STK’lardan?
Başak Ersen: Bu araştırmada yok. Bazı kişilerde bağışçılığın gelişmemesinde tüm suç sanki STK’ların gibi bir algı var, ama öyle değil. Artan sayıda STK şeffaflık yükümlülüklerini yerine getiriyor yerine getirmeye çalışıyor veya o bilince ulaşıyorlar, izdüşümü bu oluyor.
– Peki “bağışçılık gereksiz bir şeydir” diyenler var mı?
Başak Ersen: Ben hiç öyle bir şey duymadım. Bir de şu var kaynak geliştirme mantığından bakarsan kendi kuruluşum için nasıl kaynak geliştiririm diye bakarsın, halbuki genel olarak kamuoyunda sivil topluma dair bir bilgisizlik ya da güvensizlik varsa, bu onu değiştirmez. Yani bireysel olarak senin iletişimde olduğun insanlarda tek tek değiştirir belki o da uzun vadede, o da eşine dostuna söyler değiştirir belki ama o da istenilen rakamlara ulaşmaz. O yüzden burada yine bence STK’ların ciddi anlamda nasıl STK’ların algısını iyileştiririz, kapasitesini nasıl güçlendiririz noktasında kafa yorup birlikte hareket etmesi lazım.
Liana Varon: Çünkü belli bir rekabet duygusu da var, STK’lar belli bir bağış havuzunu paylaşmak durumundalar ve kimsenin ilk düşündüğü bağışçılık gelişsin, katılım artsın noktasında değil, daha ziyade bana yapılan bağış artsın isteniyor.
– Online bağışlar nasıl?
Başak Ersen: Online işlere biz 11 sene önce bakmamıştık, çünkü öyle bir konsept yoktu. Şimdi kanunlar daha müsait. Ben mesela 5-10 sene sonraya bakınca, kesinlikle online bağışlarda artış olacağını söyleyebilirim.
Liana Varon: SMS bağışları da.
Başak Ersen: SMS mesela bayağı iyi. SMS kolay, online bağış hala zor. En iyimser tahminde senin bugün bir derneğe vakfa bağış yapman 5 dakikanı alır, SMS bağışları daha hızlı ve kolay.
Liana Varon: Yalnız burada da bir kısırdöngü var. Online yöntemleri yardım toplama izni olan kuruluşlar kullanabiliyor. Bu da aslında küçük bir grup STK’nın bu olanaktan faydalanabilmesine neden oluyor. Bu yöntemlerin bilinirlik ve güvenilirlik üzerinde de etkisi olduğunu düşünürsen aslında beş sene sonrada yine az sayıda kuruluş en fazla bağış alanlar arasında yer alacaktır.
Başak Ersen: Yine de online bağış artar mı miktar olarak artar, kuruluş sayısı artar mı? Artmayabilir. Artmamasının sebeplerinin başında teşvik edici bir ortam olmaması var.
BAĞIŞÇILIĞIN ÖNÜNDEKİ BÜYÜK ENGEL: YARDIM TOPLAMA KANUNU
– Son olarak kısaca mevzuattaki sorunlar üzerine konuşabilir miyiz?
Başak Ersen: En büyük sorun yardım toplama kanunu. Sorun çok basitçe şu: bir kişi gidip bir kuruluşa kendi rızasıyla bağış yapmak isterse bu serbest, sıkıntı yok. Ama bir kuruluş bir kişiye gidiyorsa ve bana bağış ver diyorsa, kendi yayın organları -internet dahil- dışında yapıyorsa, iletişimini kampanyasını kamuya açık şekilde yapıyorsa, o zaman yardım toplama kanunu çerçevesinde izin alması gerekir. Bu izin zaten fiiliyatta izin verilmemesi üzerinden çalışıyor, dolayısıyla zaten tamam izin alalım yapalım da olmuyor. Bir grup destekçi sana bağış yapmaya devam ediyor ama bağışçı havuzunu büyütemiyorsun, daha geniş kitleye ulaşamıyorsun.
– Online’daki sorun ne?
Başak Ersen: Onlinedaki şu: Websitene senin bugün hesap numaranı koyman serbest, yakın zamana kadar o da yasaktı da kanunla kapsam dışına çıkartıldı. Ama online olarak sen gel bana bağış yap diye kampanya yapamıyorsun. Ama ben tesadüfen senin websiteni gördüm, o zaman bağış yapabilirim. Bana bağış ver demek aslında kampanya kapsamına giriyor ve izne tabi.
– Televizyon programlarındaki yardım toplamalar?
Başak Ersen: İzinli onlar.
– Bu mevzuatla, hukukla ilgili bir gelişme beklentisi var mı?
Başak Ersen: Vardı ancak ülkede yaşananlar dolayısıyla şimdilik rafa kaldırıldı. Ben şu anda sivil toplum alanı için, sadece kaynak toplama açısından değil, her konuda önünü açacak herhangi bir olumlu tablo görmüyorum ve bu şekilde giderse de değişim olacaktır ama kötüye doğru olacaktır. Daha baskıcı ve sivil toplum alanını daha da daraltacak bir alanda olacaktır diye düşünüyorum, iyimser değilim, şartlar değişmezse.
Araştırma raporu ve infografikleri:
http://www.tusev.org.tr/usrfiles/images/yayinlar/Turkiye’de_Bireysel_Bagiscilik_ve_Hayirseverlik.pdf
http://www.tusev.org.tr/usrfiles/images/TUSEV-Bireysel_BagiscilikveHayirseverlikInfografik.pdf
[i] Araştırma, Anadolu Vakfı, Aydın Doğan Vakfı, ENKA Vakfı, Hüsnü M. Özyeğin Vakfı, Sabancı Vakfı ve Vehbi Koç Vakfı desteğiyle, Prof. Ali Çarkoğlu ve Yrd. Doç. Selim Erdem Aytaç liderliğinde Koç Üniversitesi Saha Araştırmaları Merkezi tarafından Türkiye’nin 68 ilinde toplam 2 bin 495 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi.
Bizi Takip Edin