Berrin Sönmez: “Başörtüsü dayatması en az başörtüsü yasakları kadar insanlık suçu”
Başkent Kadın Platformu’ndan Berin Sönmez ile İran’da başörtüsü dayatmalarına karşı çeşitli eylemler yapan kadınlar hakkında konuştuk. Sönmez “Örtülü ve açık kadının yan yana yaşaması için hiçbir engel yok. Bu iki kadın birbirlerine rakip veya düşman değil” diyor. Geçen sene İran’da bir grup kadın ülkedeki başörtüsü dayatmasını protesto etmek için ABD’de yaşayan İranlı gazeteci ve […]
Başkent Kadın Platformu’ndan Berin Sönmez ile İran’da başörtüsü dayatmalarına karşı çeşitli eylemler yapan kadınlar hakkında konuştuk. Sönmez “Örtülü ve açık kadının yan yana yaşaması için hiçbir engel yok. Bu iki kadın birbirlerine rakip veya düşman değil” diyor.
Geçen sene İran’da bir grup kadın ülkedeki başörtüsü dayatmasını protesto etmek için ABD’de yaşayan İranlı gazeteci ve aktivist Masih Alinejad’ın çağrısıyla başları açık bir şekilde fotoğraf çektirdi ve yayınladı. 1 Yayınlanan fotoğraflardan sonra 8 eylemci kadın gözaltına alındı.2 Gözaltılara tepkiler devam ederken geçtiğimiz günlerde İranlı bir kadın lösemili çocuklara bağışlamak için saçlarını kazıttı ve üzerinde “Saçlarımı kanserden acı çeken ve kanserle savaşan melek çocuklar için sattım. Sokağa çıktığımda kendime; ‘Saç yok. Ahlak polisi yok. Artık saçlarım için beni uyaracak ve tutuklayacak hiç bir neden yok’ dedim” yazan bir kağıtla çektirdiği fotoğrafı internette yayınladı.3
“Kadın dindarlığına ve kadın tesettürüne göre toplum yozlaştı ya da toplum iyiye gidiyor diyebiliyorlar”
-Birkaç gün önce bir fotoğraf yayınlandı. İranlı bir kadın saçlarını kazıtmış ve fotoğrafta elinde bulunan kağıda “Saç yoksa haram da yok” yazmış. Nasıl buldunuz bu eylemleri?
Okulda başını açan bir arkadaşım vardı. Çok uzun zaman oldu, 20 yıldan daha fazla. Arkadaşım okulda başını açmaktan çok rahatsızdı “Emekli olduğum zaman saçlarımı tamamen kazıtacağım. Ondan sonra rahat rahat örtüneceğim. Görülmüş olan saçlarım üstümde kalmasın” diyordu. Bu bir kıl meselesi değil tabii ki, bu insanların ruh hali. Demek ki İran’daki dayatma da kadınlar üzerinde benzer bir ruh hali yaratıyor ki sırf istedikleri gibi giyinebilmek için saçlarından vazgeçiyorlar. Korkunç bir durum tabii ki, devletlerin kadınlar üzerinde yaptığı baskılar ve “kadını kontrol eden toplumu kontrol eder” gibi bir mantığa sahip olan Türkiye ve İran gibi devletler. Nasıl modernleşmenin ölçütü olarak kadının kıyafeti esas alınıyorsa toplumun dini inancı da kadınlar üzerinden belirlenmeye çalışılıyor. Bana kalırsa bu doğrudan ataerkinin tezahürü. Çünkü bu kıstasları erkekler üzerinden kurmuyorlar veya bilimsel ve kültürel gelişmeler üzerinden kurmuyorlar. Sadece kadının toplumdaki giyimine göre belirliyorlar. Kadın dindarlığına ve kadın tesettürüne göre toplum yozlaştı ya da toplum iyiye gidiyor diyebiliyorlar. Dolayısıyla ideolojisi ne olursa olsun; toplumun siyasal, kültürel ve sosyal yapısını kadınla tanımlamaya çalışan her şey kadına yüklediği ağır yük yüzünden ataerkildir.
İran’la Türkiye bu konuda o kadar birbirlerine benziyorlar ki, onlar sadece toplumun kültürel dokusunu şekillendirmek için kadını kullanmakla yetinmiyorlar, aynı zamanda devletin siyasal ideolojik yapısını sürdürülebilir kılmak için de kadını kullanıyorlar. Bu yüzden ben İran’da başörtü dayatmasına karşı çıkan kadınları çok iyi anlıyorum.
“Bizim laik devlet sistemimizde başörtüsüne getirilen yasakla, Devrim İranı’nın başörtü dayatması arasında hiçbir fark yok”
Biz platform olarak öteden beri İran’daki bu dayatmaya karşıyız. İran’daki başörtü dayatmasının İslam’a uygun olmadığını ve insan haklarına aykırı olduğunu öteden beri söylüyoruz. Türkiye’de başörtüsü yasakları sürerken bile Başkent Kadın Platformu tarafından İran Büyükelçiliğinin önünde eylemler yapılmıştı dayatmaların kalkması için. Sonra büyükelçiliğin dikkati bizim üzerimize çekildi ve zaman zaman görüşmeler oldu. Neticede platformdan kişilerin ve bağımsız gönüllülerin de olduğu bir grupla İran’a bir kültürel gezi düzenledik. Gezi öncesi büyükelçilikle temasa geçip İran’da kadınların durumlarıyla ilgili olarak yöneticilerle görüşmek istediğimizi söyledik. Bir de Kumşehri’nde İranlı kadın mütefsirler var. Biz platform olarak bu mütefsirlerle temasa geçmek istedik. Bağlantılarımızı kurup düzenlemeleri yaptık. O dönem Ahmedinejad cumhurbaşkanıydı. Kadın politikalarının belirlediği üst kurul olan Kadın Sekreteryası’nın yöneticisiyle görüştük. Uzun soluklu bir görüşme oldu. İlginç bir görüşmeydi. İran anayasasında da olduğu gibi İran devleti devrim ihraç etmek isteyen bir ülke. Bu yüzden bizi irşad etmeye başladılar. O kadın da bunu yaptı. Sistemini övdü ve bize “Sizin dinsiz, laik başbakanınız (O dönem Erdoğan başbakandı ve başörtü yasakları devam ediyordu) başörtülü çalışmanızı engelliyor ama İran’da özgürlük var. İstediği her konumda okuyan ve çalışan kadın çok.” dedi. Ben başkandım o zaman ve grup adına konuşmak bana düştü. Ben de dedim ki “Bizim laik devlet sistemimizde başörtüsüne getirilen yasakla, Devrim İranı’nın başörtü dayatması arasında hiçbir fark yok. Kadın bedeninden devletler olarak elinizi çekin. Örtülü ve açık kadının yan yana yaşaması için hiçbir engel yok. Bu iki kadın birbirlerine rakip veya düşman değil.” Böyle bir dayatma, inancı için örtünmek isteyen kadını bile çileden çıkarıyor. Bir de İran, şah döneminde seküler hayata alışmış bir toplumdu. Dolayısıyla bu baskıları yıkmak için yapılacak bu tür eylemlerin arkasının geleceğini düşünüyorum fakat bir işe yarayacak mı bilmiyorum.
-Geçtiğimiz günlerde Facebook’ta bir post paylaştınız. İran’da başlarını açan kadınlar listesini paylaşıp “Başörtüsü dayatması en az başörtüsü yasakları kadar insanlık suçu” dediniz ve çeşitli tepkiler aldınız. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkede öbek öbek bir kutuplaşma var. Sadece Ak Parti ve karşıtları var gibi görünüyor ama Ak Parti seçmeni içerisinde de farklılıklar şüphesiz var. Toplumun yarısı Ak Partili deniliyor fakat o yarım içerisinde çok farklı bakış açıları var. Bütün bu farklı bakış açılarına bakınca ne kadar farklı grup varsa o kadar farklı tepki geliyor. Bir kere doğrudan, seküler olsun, dindar olsun, kadınlık bilincine sahip olan kadınlar bunu bir kadın sorunu olarak algılayıp ona göre cevap veriyorlar ve destek oluyorlar. Fakat doğrudan kadın karşıtı olan dindarlara baktığımızda kendi adetlerini istedikleri gibi yutturan bir grup var, onlar da en baştan neredeyse tekfir etmeye kadar vardırıyorlar. Bir de cumhuriyetçi kesim var, onlar da övüyorlar mı sövüyorlar mı belli olmayan bir tarzda konuşuyorlar. Gerçekten özgürlükçü insanlardan biraz daha normal tepkiler geliyor.
-İran’da bir yasak var ve buna direnen kadınlar var. İran’a da gitmiş biri olarak belki İran’daki ve Türkiye’deki kadınların durumlarını karşılaştırabilirsiniz.
İran’da kadın hareketleriyle temasa geçemedik. Bazı kadın dernekleriyle görüşmek istiyorduk ancak Kadın Sekreteryası’yla yaptığımız görüşme onları mutlu etmedi galiba çünkü sonrasında randevularımız iptal edildi.
İran köklü bir kültüre sahip. Muhakkak direnen kadın hareketleri vardır fakat konuya bizim gibi yaklaşan dindar kadın hareketleri var mı bilmiyorum.
“Karar mekanizmalarında olmadığı sürece kadınların güçlü olduğunu söyleyemeyiz”
-Ali Şeriati’nin kızı Sara Şeriati bize bu konuda bir fikir verebilir mi?
Sara Şeriati hakkında çok fazla şey bilmiyorum sadece bir röportajını okudum. Yurtdışında yaşayan bir akademisyen olarak ülkesine döndü. İstese dönmeme imkanı vardı bildiğim kadarıyla. Sara Şeriati sistemin içinden konuşan bir kadın. Başörtü dayatmasını olumsuzlayan kısa bir ifadesi vardı röportajda fakat Türkiye’de akademisyenlerin fikirlerini belirttiklerinde başlarına neler geldiklerini biliyoruz. Sara Şeriati’ni röportajında söylediği önemli şeyler var elbette. Kadının giyim şeklinin değil de ülkedeki beşeri ilimler alanındaki gelişmelerin toplumu şekillendirmesi gerektiğini söylüyor. Buna ek olarak ben de beşeri bilimlerin gelişmesi için ilkin toplumda düşünce ve ifade hürriyetinin güçlü bir şekilde yaşanabiliyor olması gerektiğini belirtmek isterim. Tabii ki hak ve hürriyetlerin yaşanabiliyor olmasının öncülü de bireyin özgür iradesini kullanabilmesidir. Sosyal yapı ve siyasal düzende bireyin iradesini özgürce kullanmasına engel olan cemaat kültürünün geriletilmesi gerekir.
Sara Hanım kadının toplumun her yerinde olduğunu ve çalışma alanlarında görüldüğünü bu yüzden toplumda güçlü olduğunu söylüyor fakat bu iyimser bir söyleyiş. Kadınlar karar mekanizmalarında yoklar. Kaç tane İran adına konuşan, devleti temsil eden kadın görebiliyoruz? Karar mekanizmalarında olmadığı sürece kadınların güçlü olduğunu söyleyemeyiz. Yine aynı şekilde Türkiye’de de karar mekanizmalarında kadınların görünürlüğü çok azdır.
Kaynaklar:
1 http://www.theguardian.com/world/2015/feb/24/iranian-woman-wins-rights-award-hijab-campaign
2 http://www.aljazeera.com.tr/haber/iranda-modeller-gozaltina-alindi
3 http://www.milliyet.com.tr/sacimi-kazittim-artik-ahlakliyim-/dunya/detay/2247998/default.htm
Bizi Takip Edin