Metro vakası vesilesiyle: Taciz karşıtı kampanyaları yeniden düşünmek
Metro Turizm’de taciz olayı, 25 Mayıs 2016’da, öğlen saatlerinde eksisozluk.com’da yayımlanan bir yazıyla kamuoyunun gündemine girdi. Ben de bu vesileyle acil bir sosyal durum üzerine verilecek tepkinin hangi tür iletişim kanalları ve eylemliliklerini kullanabileceği üzerine bir akıl yürütmeyi tartışmaya açmak istedim. Uzunca bir süredir sivilsayfalar.org’da düzenli yazmam istenmesine rağmen bir türlü işten güçten vakit artırıp […]
Metro Turizm’de taciz olayı, 25 Mayıs 2016’da, öğlen saatlerinde eksisozluk.com’da yayımlanan bir yazıyla kamuoyunun gündemine girdi. Ben de bu vesileyle acil bir sosyal durum üzerine verilecek tepkinin hangi tür iletişim kanalları ve eylemliliklerini kullanabileceği üzerine bir akıl yürütmeyi tartışmaya açmak istedim.
Uzunca bir süredir sivilsayfalar.org’da düzenli yazmam istenmesine rağmen bir türlü işten güçten vakit artırıp bunu beceremiyordum. Dün gerçekleşen Metro Turizm’de taciz vakası vesilesiyle ilk yazımı yazmaya vakit ve fırsat buldum.
Bugünden sonra, belli aralıklarla bu köşede sosyal kampanyaları iletişim alanı üzerinden ele alan yazılar yazmaya çalışacağım. Umarım beceririm.
Metro Turizm’de taciz olayı, 25 Mayıs 2016’da, öğlen saatlerinde eksisozluk.com’da yayımlanan bir yazıyla kamuoyunun gündemine girdi. Ben de bu vesileyle acil bir sosyal durum üzerine verilecek tepkinin hangi tür iletişim kanalları ve eylemliliklerini kullanabileceği üzerine bir akıl yürütmeyi tartışmaya açmak istedim.
‘bu kez olay teşhiri aştı, aşağılık bir tacizin bile daha aşağısının olabileceğini fark ettirdi’
Hayatımızda bu tacizciler var ve hep vardılar. Bu tür teşhirleri yaşayan kadınlardan, okulda, sokakta, minibüs ve otobüslerde başlarına gelenleri defalarca dinledik. İşte bu tacizci muavin de, pek çok kadından dinlediğimiz sokaklarda pardösüsünün önünü açıp genç kadınlara organını gösteren adamlar ya da okul sıralarının en arkasına oturup mastürbasyon yapan ergenler gibi biri.
Mevcut sosyo-politik ortamın da bu tip insanlara alan açtığı ve hatta özgüven aşıladığını ve bu yüzden bu kadar fütursuzca davranabildiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Lakin, bu kez olay “teşhir”i aştı ve “uyuyan kadının yüzüne boşalma” seviyesine indi. Aşağılık bir tacizin bile daha aşağısının olabileceğini fark ettirdi. Üstelik çok göz önünde, şehirlerarası ulaşım gibi herkesin bir gün ihtiyaç duyacağı bir alanda meydana geldi.
Bu durumda tepkiler hızla büyüdüğü gibi, etrafına örülebilecek eylem ve talepler de hızla artan bir toplumsal meşruiyet kazanmaya başladı.
Artık bir sapkınlığın ya da o sapkın insanı işe alan bir otobüs firmasının cezalandırılması hedefiyle yetinmek yerine şehirlerarası yolcu taşımacılığı sektörünün daha kadın dostu haline gelebilmesi için samimi önlemler alınmasını sağlamak gibi somut kazanımları hedeflemek mümkün görünüyor.
Verilen tepkinin derinliğinin mücadeledeki derinliği de gösterdiğini düşünürsek, bugünkü derinliğin “Sapık Metro Kapatılsın!” ve “Sapık Muavine En Ağır Ceza Verilsin!” düzeyinde, yani oldukça sığ kaldığını da tespit etmekte fayda var.
Çünkü iki ayrı uçta yer alıyor olsalar da bu taleplerin her ikisi de topluma pek bir şey söylemiyor. Neredeyse hiçbir şey istemeden sadece hukukun çalışmasını isteyen “gerektiği gibi cezalandırılsın” ya da imkânsıza yakın bir şey istediği için başarılı olma olasılığı düşük “şirket kapatılsın” talepleri yürek soğutan ama boşa enerji ve zaman kaybettiren yaklaşımlar.
Olayın haberleştiği günün akşamı CEO düzeyinde açıklama yaparak “Olay doğru, (…) yasaların bize tanıdığı her türlü imkanı tanıyarak, hukuki manada söz konusu şahsa her türlü yaptırımı yapacağız. (…) İnanın bu ahlaksız şahsın olduğu tarafta değiliz” diyen Metro Turizm’in, bu sabah itibarıyla patron düzeyinde bir açıklamayla “olayın paralelci iftira ve şirkete atılan çamur” olduğunu açıklaması da bunun bir göstergesi zaten. Belli ki şirket “muhatap alınırsa sorunun çözüleceği” hissinden “bitirilmeye çalıştığı hissine” ışık hızıyla geçiş yapmış…
Bu onursuz tacize karşı ortaya çıkan haklı toplumsal potansiyel, “kapatılsın!” işlevsizliği ile “hak ettiği cezayı alsın!” yetersizliği arasına sıkışıp kalarak heba edilmemeli. Çünkü ancak bu takdirde, hem somut bir başarı, hem de bu başarı etrafında örülebilecek bir moral güç kazanılabilir.
Tacizcinin cezalandırılmasını ve onu istihdam eden şirketin hesap vermesine ek olarak “ilgili şirketin (hatta otobüs taşımacılığı sektörünün tümünün) insan kaynağını kadın örgütlerinin denetimine açması”, “otobüs taşımacılığı sektöründe belli bir yüzdede kadın istihdamı zorunluluğu getirilmesi”, “sektördeki kadın istihdamını artıran firmalara vergi indirimi yapılması” gibi yapısal sonuçlar üretecek taleplerin peşine düşmek ve bunu çok katmanlı bir kampanyayla desteklemek mümkün.
Bana gerçekliğe teslim olmak yerine, değiştirmek için bizzat gerçekliğin kendisinden yararlanmak hep daha iyi bir fikir gibi gelmiştir. Örnek vermek gerekirse, çeşitli kadın örgütleri temsilcileri Metro ile, “insan kaynağını kadın örgütlerinin denetimi ve eğitimine aç” temalı görüşmeler yaparken Twitter’da “Kadınlar Denetlesin, Taciz Son Bulsun!” etiketiyle kampanya yürütmek; Facebook’ta grup açıp diğer taciz hikâyelerini toplayarak olayın boyutunu daha da görülür hâle getirmek; internet üzerinden imza toplayıp meclise, valiliklere, taşımacılar odası gibi kuruluşlara talepleri iletmek; ve hatta aynı dönemde sokakta “otobüs sektöründe kadın denetimi” sloganıyla yürümek pekâlâ da mümkün görünüyor.
Bu mesele, bir mercie dilekçe iletmek ve yapılması gerekenleri yapmasını istemek olarak değil, doğru ve reddedilemez bir talepler buketini talep etmek ve almak olarak görülürse hayal bile edilemeyecek kazançlar elde edilebilir. Böyle bir yaklaşımın somut kazanımları olması bir yana, başarısızlığı halinde bile bıraktığı iz ya da akılda kalan tortusu güçlü olacaktır.
‘bu olay bir taciz meselesi olduğu kadar, bu tacizi ortaya çıkaran ortamın sosyal, politik ve hukuki olarak erkek egemenliğini kurumsallaştırmış olması meselesidir de’
Diğer yandan, bu taciz olayındaki haklı tepkileri doğru organize etmek, topluma erkeklik hallerinin hakiki bir tehlike olduğunu anlatabilmek ve daha fazla insanın desteğini kazanmak için bir araç olabilir. Çünkü bu olay bir taciz meselesi olduğu kadar, bu tacizi ortaya çıkaran ortamın sosyal, politik ve hukuki olarak erkek egemenliğini kurumsallaştırmış olması meselesidir de.
Otobüs dediğimiz yer, kadınların omuzlarına sürterek geçen tacizcilerin bulunduğu, kadınların erkek tacizinden “bayan yanı” gibi dahiyane buluşlarla korunduğu, kabin içinden yer hizmetine, mola yerlerinden otogar bekleme salonlarına kadar erkek hakimiyetinde bir ortam. Bu ortamı değiştirmek de sadece istemekle olmaz. Ancak feminist perspektifte bir eylem ve iletişim hattıyla olur.
Türkiye kadın hareketi bunu yapabilecek güç ve organizasyona sahip, yeter ki bütünlüklü bir iletişim ve eylem stratejisi olsun…
Bizi Takip Edin