AİHM kararı ve Türkiye’de inanç özgürlükleri

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), cemevlerinin statüsüyle ilgili davada Alevileri haklı buldu. Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu “Bu karar ülkenin yarınlarına yönelik fevkalade önemli bir karar ama aynı zamanda çok ciddi toplumsal patlama noktalarını da içeren bir karar. Bu yüzden çok dikkatli olmak ve yol haritasını çok dikkatli çizmek mecburiyetindeyiz” diyor. Cemevlerinin […]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), cemevlerinin statüsüyle ilgili davada Alevileri haklı buldu. Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu “Bu karar ülkenin yarınlarına yönelik fevkalade önemli bir karar ama aynı zamanda çok ciddi toplumsal patlama noktalarını da içeren bir karar. Bu yüzden çok dikkatli olmak ve yol haritasını çok dikkatli çizmek mecburiyetindeyiz” diyor.

Cemevlerinin Türkiye’de resmen ibadethane olarak tanınması amacıyla, Cem Vakfı ve 202 Alevi vatandaş tarafından 11 yıl önce açılan dava, iç hukuk yollarının tükenmesinin ardından 5 yıl önce AİHM’e taşınmıştı. Geçtiğimiz haftalarda AİHM Büyük Dairesi, cemevlerinin statüsü hakkında nihai kararını açıklamış ve Alevileri haklı bulduğunu duyurmuştu. Alevi Düşünce Ocağı, SODEV VE KÜYEREL tarafından 8 Mayıs Pazar günü düzenlenen ve Doğan Bermek’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen toplantıda AİHM kararı, dava süreci ve bundan sonra yapılması gerekenler konuşuldu.

Davayı, iktidarın inanç özgürlükleri konusundaki taahhütlerini yerine getirmesi için açtık

Mahkemenin bugüne kadar verdiği, bütün ayrımcılık konusundaki yasakları bir araya getiren, toplayan, çok derli toplu bir karar olduğunu söyleyen Av. Namık Sofuoğlu, dava kararını ise şu sözlerle özetledi: “2005 yılı Ocak ayında 40 küsur avukat olarak tartışmamıza şunu diyerek başladık: Akp iktidara inanç özgürlüklerini ileri sürerek geldi fakat bu birkaç sene içinde hiçbir şey yapmadı. Yapması gerekenleri yapması için bizim bazı davalar açmamız lazım.” Davayı açarken geçirdikleri aşamaları adım adım anlatan Sofuoğlu “22 Haziran 2005 tarihinde TBMM’ye sunduğumuz 4 ana talebimiz vardı. Bunlar;

 

  • Alevi din hizmetlerinin kamu hizmeti olarak verilmesi
  • Bu hizmetlerin verildiği ve Alevi ibadetlerinin yapıldığı yerler olan cemevlerinin ibadethane olarak kabulü
  • Bu hizmeti vermekte olan kişilerin özlük haklarının düzenlenmesi
  • Genel bütçeden bu konuda gerekli payın ayrılması

 

Ağustos ayı içerisinde Başbakanlık bize ‘Zaten tarafsız ve yansız bir hizmet vermekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı hiçbir düşünceye ve inanca bağlı olmadan hizmet vermektedir. İstiyorsanız gidin Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan hizmetinizi alın’ diye cevap verdi. Bu cevaptan sonra yapabileceğimiz tek şey kaldı. İdare mahkemesine gidip dava açmak.”

Davanın hiçbir aşamasında, hiçbir inanç tartışmasına girmedik

Dava sürecinde yaşanan inanç tartışmalarına değinen Sofuoğlu: “2005 yılının başından beri bu davanın AİHM’e gideceğini biliyorduk. Bildiğimiz için de davanın hiçbir aşamasında, hiçbir inanç tartışmasına girmedik. Biz idari davayı açtıktan sonra Başbakanlık verdiği cevabında teolojik tartışmalara girdi. Alevilik Sünnilikle karşılaştırılamaz dedi ve bu ciddi bir yanlıştı.”

Moderatör Doğan Bermek, mahkemenin ibadethanelere uygulanan elektrik faturalarının ödenmesinden muaf tutulma konusunda ilişkin düzenlenmenin, dine dayalı bir ayrımcılık teşkil ettiğine karar verdiğini söyledi. İstanbul’da çeşitli cemevlerinde elektrik faturaları hakkında davalar devam ediyordu. Karar ticarethane statüsünde olduğu için yüksek fatura meblağları ödemekle yükümlü tutulan cemevleri için emsal oldu.

Mahkeme “Aleviler kendi aralarında homojen bir yapıya sahip değil” savunmasını kabul etmedi

Toplantıda konuşan Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, hükümetin “Aleviler kendi aralarında homojen bir yapıya sahip değil. Biz yapılması gerekeni zaten yapıyoruz.” savunmasının AİHM tarafından kabul edilmediğini ve mahkemenin “Alevilerin kendi aralarında bölünmüş bir topluluk olması onların dini bir topluluk olarak hakları olduğu gerçeğini değiştirmez” dediğini belirtti.