Başarılı bir otizmli annesinin şifreleri
İkinci eşinin 14 yaşındaki oğlu Ayberk ile birlikte hayatında “otizm” penceresi açılan Naciye Aksu, parayla, kitapla, makaleyle, ilaçla değil sabrı, kararlılığı ve en önemlisi de sevgisiyle 15 günde mucizeler yaratan bir anne… Bir önceki yazımızda bu ilham veren hikayeye mercek tutmuştuk. Bu bölümde de Naciye Aksu ve oğlu Ayberk’in başarı öyküsünün ayrıntılarını, eğitim modelinin sırlarını, […]
İkinci eşinin 14 yaşındaki oğlu Ayberk ile birlikte hayatında “otizm” penceresi açılan Naciye Aksu, parayla, kitapla, makaleyle, ilaçla değil sabrı, kararlılığı ve en önemlisi de sevgisiyle 15 günde mucizeler yaratan bir anne… Bir önceki yazımızda bu ilham veren hikayeye mercek tutmuştuk. Bu bölümde de Naciye Aksu ve oğlu Ayberk’in başarı öyküsünün ayrıntılarını, eğitim modelinin sırlarını, annelere tavsiyelerini konuştuk…
Yaşadıkları bazı olumsuz-sonuçsuz süreçler nedeniyle hiçbir dernek ya da vakıf oluşumuna sıcak bakmayan Naciye Aksu, sesini tek başına duyurmayı tercih ediyor, hedefi ise otizm ile yaşayan her anneye ulaşabilmek.
Aksu, arayan her anneye yanıt veriyor, soruları cevaplıyor, programlara katılıyor, tecrübelerini yazıyor, en önemlisi enerjisiyle “umut” aşılıyor. Oğlu Ayberk adına açtığı Facebook hesabındaki yorumlar, annelerin teşekkürleriyle dolup taşıyor…
Değişen onlarca hayatın yansıması ise Aksu’nun deneyimlerinin sağlaması adeta…
Ayberk’i ilk gördüğünüzde neler hissettiniz? Sizi harekete geçiren duygu ne idi? Hırs mı, vicdan mı, sevgi mi?
Ayberk’in görüntüsü, otizmi bilmeyen insan için hani filmlerde yataklara bağlanan deliler var ya bildiğin öyleydi… Gördüğümde içim cız etti, aslında ne acıdım ne de doğal karşıladım. Değişik bir duygu… belki vicdanının sızlaması gibi. Önceleri değişimi imkansız gördüm. ‘Bugüne kadar onca doktor, uzman, onca kişi bir şey yapamamış ben mi yapacağım’ diye düşündüm. Terapi nedir onu bile bilmiyordum. Hele bilişsel diyorlar, onu gerçekten hiç anlamıyorum, ilk kez duymuşum. Faydam değil zararım olur diye düşündüm. Bu korkuyla bir yıl hiç yaklaşmadım. Bir yıl sonra köpek olayı oldu. Çok ayrı bir dünyası var sanıyordum. Köpek olayını görünce “Bu senden benden zeki, bizi kullanıyor” dedim ve yola çıktım.
Hiç konuşamayan, öz bakım yapamayan bir otizmli çocuk için, çaresizlikle babasının bile vazgeçtiği bir süreçte, tam da eğitimde 14 yaşından sonra eğitimin etkisiz olduğu söylenirken nasıl başladınız?
Değişime inandığımda öncelikle kendimi onun yerine koydum, empati yaptım. Benim de yanıma kimse yaklaşmasa, beni bir odaya koysalar, sabah 6 akşam 5, o odada kalsam ya da götürseler havuza, bıraksalar, dönüp bakmasalar… ne yaparım? ‘Ben daha kötüsünü yaparım’ dedim. Vururum, bağırırım, kendimi yerden yere atarım, yıkar geçerim. Bu çocuk ne yapıyor? O benden iyi durumda. En azından zevk aldığı şeyleri yapmak istiyor sürekli. Keyif aldığı oyunları tekrarlıyor ve şiddeti hiç bilmiyor.
Empatiden sonrası ilk adım ne oldu?
Ayberk’i yeni doğmuş bir bebek gibi düşündüm. Önce güvenini kazanmalıydım ki bana teslim olsun. Yine empati yaptım ve ben birinin güvenini nasıl kazanırım diye düşündüm. Onun gibi olduğumu ona ispatlamalıydım. Onun yaptığı her şeyin aynısını yaptım. O bir hareket yaparken korkmadım, yanından kaçmadım, öcü gibi bakmadım. Tam tersini yaptım, gülümseyerek baktım, her şeyin normal olduğunu, anladığımı hissettirdim. Üçüncü gün, bana güvenince, aynı zamanda teslim oldu. Akşam, başını omzuma yaslayıp, kafamı döndürüp, öpmemi isteyince ağladım. Ne desem bir kerede yaptı.
Üç günde duvarları yıkmayı nasıl başardınız?
Bu işin formülü gerçekten önce güvenini kazanmak. Annesi bakıyorsa annesi, bakıcı varsa bakıcısı… Ne annelik ne bakıcılık ne de çobanlık yapacak. Sadece rehberlik yapacak ve önce 15 gün 24 saat yakın birebir ilgilenecek. Bu 15 gün içinde 3 günde güven kazanır. Hatta annesi bunu yarım saatte başarır. 3. gün ben merdivenlerden aşağı inerken, hiç göz teması olmayan çocuk gözümün içine bakıyordu. Bir baktım mayosunu giymiş, eline havlusunu almış. Resmen ‘Bana hadi havuza gidelim’ diyor. Sonra sürekli göz teması. ‘Ayberk’ dedikçe gözümün içine bakıyor ve sevdiği şeylerin tekrarını istiyor. Anneler çocuklarına kıyamıyor, istediklerini hemen yapıyorlar. Ben Ayberk’i hep patatesle kandırdım. Patatesi çok seviyordu. Bazen söylediğimi yapana kadar patates vermiyordum. Sonunda direnci kırılıyor ve yapıyordu. Sağlıklı çocuklar da böyle aslında.
‘ne yaptım? Ayberk’i yaşamın içine soktum’
Güven ilişkisi kurulduktan sonra özel bir eğitim modeli mi uyguladınız?
Ben bilinen ya da bilinmeyen özel bir eğitim programı tasarlayıp uygulamadım. Planlı programlı hareket etmedim, hususi çalıştırmadım. Ben ne yaptım? Ayberk’i yaşamın içine soktum. Sabah kalkınca ben ne yaptıysam aynısını ona da yaptırdım. Kahvaltı mı hazırlıyorum, tuttum elinden, birlikte salatalık kestik. Önce yavaş yavaş, her hareketi göstererek, sonra her seferinde ona bırakarak. Dört salatalık sonrasında salatalık kesmeyi öğrendi. Yemek mi yapıyorum, hadi rendeyi sen yap, limonu sen sık dedim. Kahvaltıyı hazırlatırken çayı demlettim. Baktım ki her söylediğimi yapıyor. O hasta haliyle dişçiye gidebildiğini düşenebiliyor musun? Önce ben oturdum koltuğa ‘hadi dişçi beni güzel yap’ diye şarkı söyledim. Sonra ‘hadi Ayberk seni de güzel yapsın’ dedim, oturdu. Bu süreçte kendine güven geldi. Şimdi iş yapmaktan çok büyük mutluluk duyuyor. Ben de tam bir üvey anneyim. Bütün işlerimi ona yaptırıyorum. (gülüyor) Sabah, merdivenden inerken ayak seslerimi duyunca hemen buzdolabına koşar kahvaltımı hazırlar, çayı koyar, sonra sofrayı toplar, bulaşıkları bulaşık makinesine yerleştirir.
Herkes bu yolla başarıya ulaşabilir mi? Her anne sizin önerdiğiniz gibi “çocuğunu kendi yaşamına alarak”, çocuğunu özel eğitimlere göndermeden bir değişim yaratabilir mi sizce?
Yüzlerce başarmış örnek var. Ben özellikle, imkanı olmayan, parası olmayan, birçok özel eğitim deneyimine rağmen başarıya ulaşamamış annelere ulaşmak istiyorum. Bana “Sen zenginsin tabii başarırsın” diyorlar. Benim yaptıklarımı uygulamak için ne çok okuman, kitapları devirmen gerekiyor ne de çok paranın olması, zengin olman gerekiyor. Tırnak içinde ‘kör cahil’ bir insan da benim yaptığımı yapabiliyor. Kaldı ki ben de başlangıçta kör cahildim. Hatta çok okumak daha da kötü olabiliyor, bilgi kirliliği süreci geriletiyor. Ne kadar doğal davranırsak o kadar iyi.
Otizm bir hastalık olarak değil de duygular olarak algılarsak, duygular yaşanarak öğrenilir. Hani deriz ya hiç aşık oldun mu ki beni anlayacaksın. Yaşa da gör, sonra konuş. Demek ki duyguların kitabı olmaz zaten yaşanarak öğrenilir. Sen çocuğunu yetiştirirken o bir robot değil, sen ona duygu vereceksin. Duygunun da doktoru, aşısı, ilacı, kitabı yok. Kitaplardan okuyup aynı reçeteyi her çocuğa uygulayamazsın.
Reçete demişken Ayberk hiç ilaç kullandı mı?
Bence Ayberk’in öğrenme başarısındaki en büyük etken hiç ilaç kullanmaması. Türkiye’de otizm tanısı çok kolay koyuluyor ve şiddet eğilimini azaltmak için önce ilaç yazılıyor. Belki ihtiyacı olan vardır ama bence her gelene ilaç yazmak da doğru değil. Genelde de şizofreni ilacının en ağırını veriyorlar. Bir tane öğretmen, ‘380 öğrencimiz var hepsi ilaç kullanıyor. Ben denemek için 4 damla içtim, sabah işe gelemedim, iki gün evden çıkamadım’ diyor. Gözlemlerime göre ilaç çocuğun şiddet eğilimini azaltmıyor aksine çoğaltıyor, algılarını kapatıyor. Çünkü çok ağır ilaçlar. İlacı bırakan çocuklarda algı açılıyor, öğrenme süreci hızlanıyor
Hikayenizi dinleyince pek çok mucizeden bahsediyoruz. İnsanın inanası gelmiyor açıkçası…
Siz benim söylediklerime inanamıyorsunuz, ben yaşamama rağmen, benimle 10 dakika telefonla konuşup, 15 dakika sonra benim çocuğum konuştu dediklerinde inanamıyorum. Ayberk otizmin en yüksek noktasındaydı. Beni arayan 3000-3500 çocuk arasında Ayberk’ten daha kötüsü çıkmadı. Ayberk tüm eğitimlerin son bulduğu tükenmişlik noktasından bu hale geldi. Küçük çocuklar 2-3 yaşındakiler saniyelik fark gösteriyor. Çocuk çorabını sepete attı diye sevinen anneler var, “imkan verin daha neler göreceksiniz” diyorum.
‘öncelikle bakış açınızı değiştirin’
Peki ne diyorsunuz size ulaşan annelere bu 10 dakikada?
Öncelikle bakış açınızı değiştirin diyorum. Otizmi unutun, farklılıkları unutun ve süreci tamamen normal görüp, “yapamaz, edemez” demeyin. Hatta çocuğunuzun otizmli olduğunu kimseye söylemeyin. “Bunun babası da geç konuşmuş” deyin. “Uzun yıllar yurt dışında yaşadık” deyin. Çocuklarınızı yaşamınıza katın, yaşamayı öğretin. Acımak yerine önce imkan verin, bol bol iş ve sorumluluk verin. Evde beslenme, temizlik, uyuma gibi öz bakım işlerini tek başına yapana kadar bıkmayın, vazgeçmeyin, öğretin. İnanın ki sizin hayatınız 180 derece değiştiği gibi, çocuklarımızın da hayatı 180 derece değişiyor. Eğer, o kadar eğitimin ardından yüzde yüz konuşamaz raporu verilen Ayberk, 14 yaşında bunu başardıysa, mankenlik yaptıysa, pizzacıda çalıştıysa sizler yüzde 1500 başarırsınız. Bunun için ne çok okumuş, ne zengin, ne de imkanlarla dolu bir hayat gerekiyor. Bakış açınızı değiştirmeniz yeterli. İmkan ver, öğret, iş yaptır… 15 gün deneyin, hiçbir şey kaybetmezsiniz. Deneyen her anne başardı. Siz neden başarmayasınız. Yaşamak için ne başkasına gebe kalalım ne de kimsenin aklına…
Pek çok anne adına bize zaman ayırdığınız, umut ışığı olduğunuz ve yüksek enerjinizle yılmadığınız için teşekkür ederim. Anneler size nasıl ulaşabilir?
Gerçekten desteğe ihtiyaç duyan her anne, rahatlıkla bana ulaşsın istiyorum. Facebook’tan “Ayberk Aksu” hesabını takibe alabilirler. Ben, sesimizi duyurmaya imkan verdiğiniz için teşekkür ederim.
https://www.sivilsayfalar.org/otizmde-uvey-anne-muhendisligi/
Bizi Takip Edin