MÜLTECİ DOSYASI Mazlumder
MAZLUMDER: Sığınmacıların sıkıntıları hükümet tarafından ‘misafir’ olarak adlandırılmalarıyla başladı Tıpkı devlet gibi STK’ların da sorunları en aza indirecek bir projeden yoksun olduğu ortaya çıktı Artık geçici değil, uzun vadeli göç politkasına ihtiyaç var Sorununun başladığı yerde son bulacağına inanıyoruz Mazlumder adına sorularımızı Ramazan Tekeş yanıtladı. 1. Suriyeli sığınmacılar sorununu, nedenleri, boyutları ve gelişimi açısından nasıl […]
MAZLUMDER:
- Sığınmacıların sıkıntıları hükümet tarafından ‘misafir’ olarak adlandırılmalarıyla başladı
- Tıpkı devlet gibi STK’ların da sorunları en aza indirecek bir projeden yoksun olduğu ortaya çıktı
- Artık geçici değil, uzun vadeli göç politkasına ihtiyaç var
- Sorununun başladığı yerde son bulacağına inanıyoruz
Mazlumder adına sorularımızı Ramazan Tekeş yanıtladı.
1. Suriyeli sığınmacılar sorununu, nedenleri, boyutları ve gelişimi açısından nasıl özetleyebilirsiniz? Türkiye bu sorunun altından kalkabildi mi? Baş gösteren sorunların (Barınma, sağlık, eğitim, erken yaşta evlilik, fuhuş, ucuz işgücü, dil sorunları vb.) ne kadarı, nasıl aşılabildi? Uzun vadeli, kapsamlı planlar yapılabildi mi?
Suriye savaşı gerek iç (baskıcı bir rejim) gerekse dış dinamikler (Rusya, İran, ABD, Katar, Suud Yönetimi) nedeniyle uzun sürmüştür. Türkiye devletinin Suriye dış politikasının da etkisiyle henüz savaş başlamadan Suriyeliler için kamplar kuruldu. Ancak gelinen aşamada Suriyeliler hem kamp hem de ülke genelinde milyonları bulmuştur.
Suriyeli sığınmacıların özellikle sıkıntılarının başlangıç noktası, hükümet tarafından ‘misafir’ olarak adlandırılmış olmalarıdır. Ne ulusal ne de uluslararası hukukta yabancılar için ‘misafirlik’ hukuksal bir statüyü karşılamamaktadır. Bu durum şu sonucu doğurmuştur: ‘’Misafire umduğu değil, bulduğuyla muamele edilir.’’ Sığınmacılar ve mülteciler için gerek ulusal gerekse uluslararası tanınan haklardan kısmen mahrum bırakıldılar.
Suriyeli sığınmacılar şehirlerin varoş diye tanımlanan mahallelerinde ve derme çatma evlerde kalıyorlar. Örneğin Ankara-Altındağ semtine bağlı Önder mahallesinde 40 bine yakın Suriyeli sığınmacı kalmaktaydı. Ancak kentsel dönüşüm projesi bahane edilerek Suriyelilerin kaldığı evler yıktırıldı. 40 bin insanın nerede yaşayacağına ilişkin hiçbir program ön görülmeden barındıkları yerler yıkılabildi.
Suriyeli sığınmacılara verilen geçici kimlik nedeniyle sağlık imkanlarından yararlanabiliyorlar. Eğitim imkanlarından sınırlı olarak faydalanabildiler. Söz gelimi 2 milyon Suriyeli sığınmacı varsa bunların 1.5 milyonu nerdeyse çocuk ve bu çocukların eğitim görebileceği yerler çok az. Örneğin Ankara’da Suriyelilere eğitim veren 3 okul var. Eğitim açısından diğer bir sorun da müfredat: derslerde ESED karşıtlığı üzerinden gidildiği ve çocukların nefretle büyütüldüklerine yönelik duyumlar almaktayız.
Gerek Suriyeli insanların kültürel yapısından gerekse Türkiye’de karşılaştıkları zor şartlar nedeniyle erken yaşta evlilik çokça görülmektedir.
Suriyelilerin kimi çaresizlikten kimi tuzağa düşürülerek fuhuşa zorlandığına ilişkin duyumlar almakta olsak da buna ilişkin şahitliğimiz yoktur.
Suriyelilerin en çok mağdur oldukların hususlardan biri de çalışma izinleri olmadığından kaçak olarak düşük ücrete çalıştırılmaları, ücretlerinin zamanında veya hiç verilmemesidir. Ücretini alamayan kimseler hak arama yollarını bilmediği veya bu yollar çok uzun sürdüğü için yaşadıkları mağduriyetlere katlanmak zorunda kalıyorlar. Yine düşük ücrete çalıştırılıyor olabilmeleri yerel halktan ciddi anlamda baskı görmelerine sebep olmakta, kimi yerlerde linç girimleri yapılmaktadır.
Türkiye’de Arapça’nın çok az kimse tarafından bilinmesi Suriyelilerin sorunlarını aktarma ve anlaşılmalarında ciddi bir problem oluşturmaktadır.
Gerek belediyelerin gerekse kaymakamlıkların birtakım yardımlar yapılmaktadır. Ancak bu yardımlar yetersiz, düzensiz ve özensiz diyebileceğimiz tarzda yapılmaktadır. Örneğin ekonomik sıkıntılarını kaymakamlığa bildiren bir aileye standart bir yardım yapılmakta. Ankara’da aylık 150 TL. Bu rakam aile bireylerinin sayısına göre değişmiyor. On çocuklu aileye de 2 çocuklu aileye de 150 TL veriliyor.
Suriyeli sığınmacılar özelinde bakarsak ne yazık ki olağanüstü bir durum karşısında Türkiye devletinin muhtemel problemleri giderecek uzun veya kısa vadeli bir projesinin olmadığı ortada. Sorunlar hep palyatif çözümlerle giderilmeye çalışılmaktadır.
Suriyelilerin yeni olarak yaşadığı bir sorun da geçici kimlik için ilgili birimlere başvurduklarında başvuruları altı ay gibi uzun bir süreye ertelenmesi. Gerekçe gösterilmediği halde talepleri karşılanmıyor. Bu da Suriyeli sığınmacıların sağlık ve diğer hiçbir uluslararası korumadan yararlanamayacakları anlamına geliyor.
2. Kurumunuz ne tür çalışmalar yaptı, şu an neler yapmakta?
Esasen kurumumuz bir hak örgütü olduğu için insani yardım faaliyetlerini yürütememekteyiz. Daha çok onların hukuki işleriyle ilgilenmekteyiz. Kendilerinin sığınmacı olmalarından kaynaklı hakları ihlal edildiğinde gerek başvurmaları gerekse dolaylı olarak öğrenmemiz halinde mağdurun hukukunun korunmasına yardımcı oluruz. Özelikle barındıkları evlerin yıkılmaması için geniş çaplı kampanyalar yaptık. Ancak ne yazık ki engelleyemedik. Yabancı kimlik başvuru talebi gerekçesiz olarak kabul edilmeyen kişinin yabancı kimlik alabilmesi için ilgili kurumla yazışmalar yaparız. Ya da özel hukuklarından kaynaklanan işlerde gerekli hukuki yardımı ve danışmanlığı yaparız. Ancak Suriyelilere yapılan yardımların yetersiz ve düzensiz olması nedeniyle, bizzat yöneticilerimiz kurumumuz adı kullanılmadan yardım faaliyetleri organize etmekte ve Suriyeli sığınmacılara yardımcı olmaktadır. Örneğin Kardeş Aile Projesi: Suriyeli bir aileye gerek maddi gerek manevi her türlü desteği sağlamayı taahhüt eden hayırsever aileler bulunmakta ve bu iki aile arasında kardeşlik bağı oluşturulmaktadır.
Suriyelere gıda – giyecek yardımı yapılacağı duyurusunu sosyal medya ve kendi çevresinde yayan üyelerimiz söz konusu yardımları organize edip ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.
3. STK’lar bu konuda nasıl bir sınav verdiler; aralarındaki iletişim ağı ve yapılan araştırmalar yeterli miydi?
İnsani yardım örgütlerinin birçoğu Suriyeli sığınmacılar konusunda hassas ve gönülden yardımları gözlemlerimiz arasındadır. Neredeyse Suriyeli sığınmacıların kaderinin Türkiye’de yerel insani yardım örgütlerinin vicdanına bırakıldığını söyleyebiliriz. Bu anlamda yurtiçinde insani yardım yapan örgütlerin ellerinden geleni yaptıkları kanaatindeyiz. Devletin sorumluluk alanlarını, kısıtlı imkanlarına rağmen insani yardım örgütleri ve sivil halk yerine getirmiştir. Ancak yine de şunu söylemek gerekiyor; bu sorun karşısında tıpkı devlet gibi STK’ların da sorunları en aza indirecek bir projeden yoksun olduğu ortaya çıktı.
4. Avrupa’nın konuya yaklaşımını ve son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa’nın insan hakları anlayışını ikiyüzlü bulmaktayız. Suriye’de yaklaşık 5 yıldır devam eden savaşa ve milyonlarca mülteciye rağmen, Avrupa nültecileri görmezden geldi, ta ki mülteciler Avrupa ülkelerine bir şekilde gelinceye kadar.
Avrupa ülkelerinin kabul ettiği veya etmek zorunda kaldığı mülteci sayısı, hala nisbeten çok düşük. Lübnan gibi bir ülkede 1 milyondan fazla mülteci varken, AB’nin bazı ülkeleri hala birkaç yüz mülteci bile kabul etmiş değiller.
AB, mülteciler konusunda, tekrar edegeldiği insan hakları ve Avrupa değerlerine uygun davranmadı, Suriye’deki iç savaşı ve mültecileri görmezden geldi. Dahası, mültecilerin Avrupa’ya girmemesi için yaptığı engellemeler nedeniyle son birkaç yıldır Akdeniz’de binlerce kişinin ölümüne neden oldu.
Ancak yine şu konuda takdir edilmeleri gerekir. Avrupa sığınmacı olarak kabul ettiğinde, onlara onuruyla yaşayacağı imkanları sunmaktadır. Ülkemizde ise ne yazık ki Suriyeli sığınmacılar çok zor şartlarda onur kırıcı şekilde yaşamaktadır.
5. Sizce bu sorun nasıl aşılabilir?
Sorununun başladığı yerde son bulacağına inanmaktayız. Suriye’deki savaşın durması, aktörler arasında diyalogların başlatılması… Genel olarak baktığımızda, Türkiye’nin Suriye savaşından sonra gelen mültecileri karşılaması ve tanınan haklar olumlu ve başarılı görünüyor. Bu kadar çok sayıda mülteciyle baş etmek, birçok ülke için imkansızdır denilebilir. Türkiye devlet olarak ve toplum olarak bu konuda iyi iş çıkardı diyebiliriz.
Şimdiye kadar iyi sayılan bu fotoğraf için artık yeni adımların atılması gerekiyor. Suriye’deki savaşın ne zaman biteceğei belli değil, mültecilerin güvenle dönebilecekleri bir Suriye uzun süre olmayacak gibi. Bu nedenle artık “geçici” değil, “uzun vadeli” göç politkasına ihtiyaç var. Türkiye’ye sığınan bu insanların normal ve insani bir hayat sürmelerinin önündeki engeller kaldırılmaldır. Örneğin kayıt yapmak, sağlık hizmetlerinden veya çocukların eğitim hizmetinden faydalanması konusunda bir engel artık olmaması gerekir. Örneğin 400 bin Suriyeli çocuğun okula gidemediği, yani eğitimden mahrum kaldığı ifade ediliyor. Bu çok büyük bir sorun. Ya da Suriyelilerin kaçak çalışmasına ve sorun yaşamalarına neden olan durum düzeltilmeli, Meclise sevk edilen ve çalışma izni almalarını kolaylaştıran kanun bir an önce çıkarılmalıdır. Bu tür sorunlar üst üste geldiği zaman, mülteciler Türkiye’de bir geleceklerinin olmadığını düşünüyorlar.
Türkiye birinci adımı başarılı olarak geçti. Artık ikinci adım atılmalı. Suriyeli mültecilerin entegrasyonu konusunda adımlar atılmalı.
Şu gerçeği kabul edelim. Bu insanların dönebileceği bir ülke artık yok; hepsi Avrupa’ya da gidemez. Savaş bitse bile dönebilecekeleri bir evleri ve şehirleri artık yok. Hepsinin dönmesini bekleyemeyiz. Ayrıca evlenenler, iş kuranlar bir şekilde Türkiye’yle bağı olanlar da var. Nereden bakarsak bakalım, en az 250 bin insan artık buraya ait olacak.
Bu gerçeği kabul ederek bu insanların hayatını kolaylaştırmak; uyum ve entegrasyonlarını sağlamak; dil-meslek veya oryantasyon kursları açmak gerekiyor. Bu konuda hükümetin yanında yerel yönetimlerin de bu işe el atması gerekiyor.
Ayrıca, daha aktif göç politikaları ve göç planlamasına ihtiyaç var. Gelen mültecilerin meslek ve becerilerine göre istihdamlarını kolaylaştırmak; hem o insanlara hem de Türkiye’ye faydalı olacaktır. Birçok devlet, göç planlaması yaparak emek ve beyin göçünü almaya çalışırlar. Ülkemizde de bu gerçekleri kabullenip buna uygun çözümler bulmamız gerekir. Eğer başarırsak, Türkiye toplumuna katılan mültecilere hem de Türkiye devlet ve toplumuna çok hayırlı bir iş olmuş olacak. Ama görmezden gelir ve çözüm bulmayı ötelersek, eğer yeni adımlar atmazsak; yeni sosyal sorunlara kapı açacağımız anlamına gelir.
Bizi Takip Edin