Organik tarım, 9.7 milyarlık dünyada nasıl bir rol oynayacak?
Bugün 7.3 milyar olarak hesaplanan dünya nüfusunun bu yüzyılın ortalarına kadar, yaklaşık üçte birlik bir artışla, 9.7 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu büyümenin nerede gerçekleşeceği ve bizim buna nasıl hazırlanacağımız konusu ise değişen iklim kadar önemli bir konu. Peki organik tarım, türümüzün bu denli büyümesi karşısında nasıl bir rol oynayacak? NÜFUS ÜÇTE BİR ARTACAK Birleşmiş […]
Bugün 7.3 milyar olarak hesaplanan dünya nüfusunun bu yüzyılın ortalarına kadar, yaklaşık üçte birlik bir artışla, 9.7 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu büyümenin nerede gerçekleşeceği ve bizim buna nasıl hazırlanacağımız konusu ise değişen iklim kadar önemli bir konu. Peki organik tarım, türümüzün bu denli büyümesi karşısında nasıl bir rol oynayacak?
NÜFUS ÜÇTE BİR ARTACAK
Birleşmiş Milletler, önümüzdeki 15 yıl içinde, dünyada oldukça fazla sayıda insanın yaşıyor olacağının öngörüldüğü 2015 Dünya Nüfus Raporu’nu yayınladı. Bugün 7.3 milyar olarak hesaplanan dünya nüfusunun bu yüzyılın ortalarına kadar, yaklaşık üçte birlik bir artışla, 9.7 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu büyümenin nerede gerçekleşeceği ve bizim buna nasıl hazırlanacağımız konusu ise değişen iklim kadar önemli bir konu. Peki organik tarım, türümüzün bu denli büyümesi karşısında nasıl bir rol oynayacak?
Birleşmiş Milletler’in bulguları esas alınırsa, dünya başka bir açıdan çok net bir şekilde görülebilir. Zengin süpermarket dünyamızın ve çiftçi pazarındaki bereketin dünya çapındaki geçerliliği artık inandırıcılığını yitirmiştir. Birleşik Devletler, dünya nüfusunun küçük bir kısmını temsil etmektedir ve ilerleyen yıllarda aç nüfustaki patlamanın kaynağı da olmayacaktır.
Dünya nüfusunun bugün %60’lık bir kısmı (4.4 milyar) Asya’da, %16’lık bir kısmı (1.2 milyar) ise Afrika’da yaşamaktadır. Toplama göre; Avrupa’nın %10, Latin Amerika ve Karayipler %9 ve Kuzey Amerika (358 milyon) ile Okyanusya (39 milyon) birlikte ancak %5’lik bir paya sahiptir. Çin ve Hindistan ise ayrı ayrı 1 milyarı geçen nüfuslarıyla beraber, sırasıyla %19 ve %18’lik paya denk gelmektedirler.
Dünya nüfusu 1804 yılında 1 milyara ulaşmış ve arkasından gelen 123 yıllık süre içinde de 1927 yılında iki milyarı görmüştür. Sadece son 12 yılda ise toplam dünya nüfusu yaklaşık 1 milyarlık bir artış göstermiştir. Gelecekte ise bundan bile fazla bir artış görünüyor. Nüfusun, 2030 yılında 8.5 milyar, 2050 yılında 9.7 milyar ve 2100 yılında da 11.2 milyar olacağı öngörülüyor. Ben ne kadar organik sebzeyle beslenirsem besleneyim, son homo-sapiens topluluğunu göremeyeceğim ancak beni esas düşündüren, o insanların nasıl besleneceği!
Beni en çok tedirgin eden iki veri, dünya nüfusunun yaş medyanı, yani dünyanın yarısından büyük ve diğer yarısından genç olduğu yaş ve Afrika’nın 2015 ile 2050 arasındaki dünya nüfus artış hızının yarısından fazlasına katkı yapacağının öngörülüyor olması. İleriki yıllarda yetişkinliğe erişecek ve çocuk sahibi olacak çok sayıda Afrikalı genç, gıda stoklarımızı daha da zorlayacak. En fakir ülkelerdeki nüfus artışının yoğunluğu, yoksulluğu ve eşitsizliği bitirmekle açlık ve beslenme bozukluğuyla mücadele etmek konularında yöneticilerin işini zorlaştıracak.
Tükettiğimiz besinlerin çoğu toprak kaynaklıdır. Ve bizim kalıtsal olarak işlenmiş alg ve mayalardan “gıda benzeri” bazı maddeler elde eden sıradışı işlemlerimiz var ancak temelde birkaç ilkel öğeye sadığız; sağlıklı toprak, temiz su ve dengeli bir iklim. Acaba geleceğimizin temellerini bu üç ortamı esas almak üzerine kurmamalı mıyız? Hangi sistemlere yatırım yapmalı ve bu üç öğenin sağlıklılığı ve dengesine katkı yapma adına hangilerini öğretmeliyiz?
TOPRAĞIN KALİTESİNİ ARTIRMAK İÇİN
Sustainable Agriculture Research dergisinde yayımlanan yeni bir haber, organik ve geleneksel tarım yöntemlerini karşılaştıran, tahıl ürünü esaslı en eski araştırmaların altısının sonuçlarını inceledi. Uzun vadeli araştırmalar üreticilerin, organik tarım uygulamaları durumunda toprağın sağlığı, verimlilik, su kalitesinde artış ve ekonomik olarak daha çok yarar elde edeceğini ortaya koydu. Haberin yazarları aktarılan sonuçların, organik tarım yöntemlerinin nitrat kaybını azaltacağı, karbon bağlanmasını destekleyeceği ve çiftçilerin piyasada tutunmasını sağlayabileceğini belirtiyorlar.
Organik yöntemler genişletilmiş nadasa ve organik toprak değişikliğine dayanarak üretimi düzenlemeyi ve iyileştirmeyi amaçlar. Bütün bu yöntemler toprak kalitesini artırır, karbon bağlanmasını ve azot döngüsünü destekler. Toprak kalitesini artıracak ve besin değeri sağlayacak olan organik maddelerin yönetimi başarılı bir tarımın anahtarıdır. Rapora göre, organik tarım küresel karbon ve azot kullanımı ile su kalitesi, karbon depolanması ve bağlanması için önemli özelliklere sahiptir. Peki aç ve artan nüfusun çözümü organik tarımda olabilir mi?
Modern -sanayileşmiş- tarım ileri derecede fosil yakıta ve kimyasal girdilere dayanmaktadır. Bunların çoğu, örneğin GDO’lu tohum, yem, gübre ve zirai ilaçlar düzenlemeleri ve ulaşılabilmeleri açısından pahalıdır. Yüksek fiyatlarının yanı sıra bu yöntemlerin; toprağın fakirleşmesini, su kirliliğini ve toprağın üst tabakasında gerçekleşen kaybı son derece hızlandırdıkları da ortaya konmuştur. Johns Hopkins Bloomberg Halk Sağlığı Okulu’nda bulunan ‘Center for a Liveable Future’ tarafından yayımlanan araştırma, sanayileşmiş yöntemler hakkındaki endişeleri inceliyor. Rapora göre, monokültür, yani belli bir bölgede belli bir bitki türünün uzun yıllar yetiştirilmesi, hem hayvanlar hem de bitkiler arasında biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmaktadır. Sentetik kimyasal zirai ilaçlar ve gübreler ise toprağı, suyu ve havayı kirletmekte ve hem çevreye, hem de insan sağlığına zarar vermektedir. Toprağın üst katmanındaki kayıplar, geri kazanımından hızlı gerçekleşmektedir ve bu toprağın verimini ve hem bitkilerin hem de onlarla beslenenlerin yararlandığı besin maddelerini azaltmaktadır. Su tüketimi ise sürdürülemez düzeyde devam etmektedir.
Bu çalışmalar artan nüfusumuzu besleyebilmek adına kesin bir yol gösteriyor: Organik tarım yöntemlerine erişime ve onlar üzerinde daha teknik eğitime yatırım yaparsak, beraberinde ekolojik yararları da getiren, daha fazla miktarda gıda üretebiliriz. Organik tarım, Birleşik Devletler’de yaşayan çoğumuz için önemlidir ancak gelişmekte olan ülkelerde yaşayanlar için zorunluluktur. Toplumsal ve çevresel bir felaketin önüne geçmek istiyorsak, artan açlık için sürdürülebilir bir yönteme ihtiyacımız var demektir. Bu yöntem de organik tarımdır.
*** United Natural Food örgütünden Melody Meyer’in, The Huffington Post için yazdığı yazı. Çeviri Mert Uzun tarafından gerçekleşti ve makale ‘Buğday Ekolojik Yaşam Derneği’nin sitesinde yayımlandı.
Bizi Takip Edin