“Yayalık Kentsel Faaliyetleri Birleştiren Tutkal Gibidir”
İzmir'de kurulan Türkiye’nin ilk Yaya Derneği'nin kurucu üyelerinden Erhan Öncü ile derneğin kuruluş amacını ve yapmayı düşündükleri çalışmaları konuştuk.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Şehir planlama ve mimarlık eğitimi ardından 45 yıldır kent içi ulaşım konusunda çalışıyorum. Bir ulaşım danışmanlık şirketim var ve yıllardır Türkiye’nin nerdeyse tüm kentlerinde plan ve projeler hazırladık. Kentlerde yaşayanların sorunları nelerdir, neler yaşıyorlar, hangi sorunlar öncelikle çözülmeli gibi konuları araştırıp çözümler geliştirmeye çalışıyoruz.
Yaya Derneği fikri nasıl ortaya çıktı?
Daha önceki yıllarda da gündeme gelmiş ama gerçekleştirilememişti. Çeşitli kentlerde kaldırımların yayalara ait olmasını savunan, yaya haklarını koruyan, eylem grupları var ve çeşitli faaliyetler yapıyorlar. Resmi olarak kurumlaşması ise Yaya Derneği ile oldu. Aslında yaya, hiç birimizin farkında olmadığı kadar önemli bir unsur çünkü yaya olmadan, yürüme olmadan hiçbir şey yapılamaz. Kapınızdan dışarı çıkmak için bile yaya altyapısı gerek. Varmak istediğiniz yere ya yürüyerek gideceksiniz, ya bir taşıta bineceksiniz. Otomobil sahibi olsanız bile park ettiğiniz otomobilinize giderken ve vardığınız yerde otomobilinizi park ettikten sonra yine yayasınız kurtuluş yok, dolayısıyla yayalık çok önemli bir unsur. Yayalık bütün kentsel faaliyetleri birleştiren bir tutkal gibidir. Yaya koşulları ne kadar zor olursa kentsel yaşam da o kadar zorlaşıyor. Yayaların ne kadar olumsuz koşullara sahip olduğunu görüyoruz ve yaşıyoruz. Kentteki engellileri düşündüğümüzde onların yaşam mücadelesinin kat kat daha zor olduğunu görürüz. Yürüyen merdivenler, kaldırım yükseklikleri, engeller, park eden otomobiller, çukurlar gibi unsurlar normal koşullara sahip yayaların dikkatini bile çekmeyen faktörler engelli yayalar için çok ciddi kısıtlamalar oluşturuyor ve onların yaşamlarını çok zorlaştırıyor. Kentler büyüyüp nüfus arttıkça taşıt sayısı artıyor ve kentler yayılıyor. Yerleşim alanı yayıldıkça daha uzun mesafelere yolculuk yapmak gerekiyor. Bu da yolculuğa ayırdığımız zamanı ve maliyetini arttırıyor, yaya yolculuklarını azaltıyor, kentlileri taşıtlara bağımlı hale getiriyor.
Dernek olarak ilerleyen süreçte ne gibi çalışmalarınız olacak?
Aslında yeni kuruluş aşamasını tamamlayan bir dernek olarak bir yandan çalışma programını hazırlıyor, diğer yandan da diğer kentlerde örgütlenme hazırlıklarını yapıyoruz. Diğer kentlerde de benzer sorunlar ve sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Çok sayıda bilimsel çalışma olmasına karşılık bunların karar vericiler tarafından dikkate alınması ve yayalara duyurulması için kampanyalar hazırlıyoruz. Bir kampanya başlattık seçimden önce parti başkanlarına ve partilere bildirgemizi göndererek “Biz yaya haklarını savunan gruplarız, bize kulak verin. Değerlerimize saygı duyuyorsanız, insana önem veriyorsanız, yayalar için bu düzenlemeleri yapın, bunlara inanan ve uygulayacak partilere oy vereceğiz.” şeklinde bildiriler hazırladık ve dağıttık. Bu yaklaşım ve çalışmalara yerel yönetim seçimlerinde daha hızlı, yaygın ve vurucu bir şekilde devam edilecek. Yayaları dikkate alacak kararlar ve projeler ağırlıkla yerel yönetimler tarafından alınıyor. Bizim vurgulamak istediğimiz nokta, belediye başkanları katlı kavşak yaptıklarını söyleyerek bize gelmesinler, ne kadar alanı trafiğe kapatıp, yaya alanı ve yaya yolu yaptıklarını göstersinler. Yayalar için yaptıkları düzgün ve kesintisiz kaldırımlarla oy istesinler. Çünkü otomobiller oy vermiyorlar, yayalar oy veriyorlar. Çalışmalarımızın genel çerçevesi yerel yönetimlere ve yerel kararlara odaklı olacak, ilerleyen süreçte toplantılar, paneller, açık oturumlar düzenlenecek, her kent için çalışma grupları oluşturulacak. Dernek şimdilik İzmir’de kuruldu ama Ankara ve İstanbul’dan şube kurulması için istekler var, umarız bu giriş tüm ülkeye yayılacak, çünkü yayalar her yerde, sadece kentte değil kırsalda da sorunlar yaşıyor. Yasal düzenlemelerin ötesinde planlama politikaları, tasarım standartları, yayalaştırma öncelikleri gibi konularda yapılacak kampanya ve bilimsel çalışmalarla sadece üyelerimiz arasında bilinç artırmanın ötesinde birleşerek gücümüzü ve etkimizi artırmak istiyoruz. Bu birleşen güç özellikle yerel yönetimlerin proje ve yatırımlarım kararlarını etkileyebilmeli, öncelikle biz yayaların ihtiyaçlarını dikkate almalarını sağlamalı ve doğru kararı almaktan çekinmelerini sağlamalıdır. Tüm kararlarında öncelikle sadece yaya derneği üyelerini değil; kendi çocuklarını, eşlerini ve annelerini dikkate aldıklarını düşünerek karar versinler. Yapacağımız çalışmalar ve toplantılar hem bizim düşüncelerimizin gelişmesini, hem de yerel yönetimlerdeki teknik personel ve karar vericilerin bu konulardaki kararlarının daha netleşmelerine yardımcı olacaktır. Ayrıca önümüzdeki dönemlerde pek çok dünya kentinde yıllardır var olan ve toplu ulaşım kullanıcılarını bir çatı altında toplayacak “toplu taşım kullanıcıları derneği” kurulması ile bir kardeş yapılanma ortaya çıktığında ortak hedefler için daha güçlü çalışmalar yapılacaktır.
Yayalar açısından kentlerdeki temel sorun nedir sizce?
Temel sorunumuz kentlerin büyümesi, yolculuk mesafelerin uzaması ve bunun sonucunda motorlu yolculukların artması. Ancak, bütün bunların ötesinde asıl sorun, kentlerin taşıtlara, özel otomobillere göre tasarlanması, düzenlenmesi. Türkiye’de kentler 50’li yıllardan sonra sadece taşıtlar dikkate alınarak “geliştiriliyor”. Gelişim alanlarında bir yol yapıldığında kaldırım bile yok çünkü yaya dikkate alınmıyor, Orada otomobiller, kamyonlar, otobüsler geçsin diye yollar yapılıyor ama yollardaki kaldırımlar, çamurlar, çukurlar göz ardı ediliyor. Yani kentin gelişimi taşıt öncelikli olarak yapılmaya başlanıyor. En öncelikli olması gereken yayaların ihmal ettiği kentlerin ve erişim koridorlarının yaya öncelikli olarak tasarlanması gerekir.
Bu konuda yasal bir düzenleme mevcut mu?
Yayalar trafiğin bir parçası olarak düşünülüyor, kaldırım yayalara ayrılıyor. Bu yaklaşım, yani yaya ve taşıtların birbirinden ayrılması yaklaşımı ile yayalar kaldırıma, taşıtlar yol yüzeyine alınıyor. Ama kaldırımları taşıtlardan koruyamıyoruz, kaldırımları kesintisiz inşa edemiyoruz. Bu aslında yayaları koruyan bir yaklaşım gibi görünse de aslında yayaları değil taşıtları koruyan bir düzenleme. Taşıtlar daha hızlı gitsinler, yayalar önlerinden çekilsinler, fazla problem yaratmasınlar diye bu ayırıcı yaklaşım taşıtlar için yapılmış bir düzenleme. Dolayısıyla bütün yatırımlar, projeler, yollar, köprüler ve tüneller her şey taşıtları hızlandırmak ve rahatlatmak için yapılıyor. Bugün pek çok belediye balonlar ve kurdeleler takıp yaya üst geçitleri hizmete açıyor. Yaya alt ve üst geçitleri yayalar için mi? Hayır, taşıtlar için, taşıtlar hızlı gitsin, yayalar önlerinden çekilsin diye yapılıyor. Trafik ışıklarının düzenleme politikası da “kentlerimizde trafiği nasıl durdurmadan akıtırız” sorusuna cevap bulmaya çalışıyor. Yeşil dalga sistemi ile araçları nasıl kesintisiz aktırırız sorusuna cevap bulmaya çalışıyor. Taşıtlar yönelik bu projeleri yaptıkça taşıt kullanımını artırıyoruz, otomobil kullanmayı teşvik ediyoruz. Yani aslında yapılması gerekenin tersini yapmış oluyoruz. Üst ve alt geçitler ve hatta trafik ışıklarının yeni bir yaklaşımla yaya öncelikli olarak yeniden düzenlenmesi lazım. Temel önceliğimizin yayaların ışıklarda durmadan, beklemeden, kesintisiz ve güvenli hareket etmesi olmalıdır. Bunu yaptığımızda daha doğru bir yaklaşımla taşıt kullanmadan yolculuk yapanları desteklemiş oluruz.
Günümüzde sanayileşmiş ve otomobil sahipliği ve gelir düzeyleri yüksek olan ülkelerin kentler merkezlerinin büyük bölümü artık yayalaştırılmış bulunuyor, kent merkezlerine otomobille gidilmesi zorlaştırılıyor. Zaten kent merkezlerinde ulaşım düzenlemelerinin temel ilkesi, “merkezin toplu taşımla kolay erişilebilir ama içinden otomobille zor geçilir olmasıdır”. Modern kentlerde merkeze gitmek istediğinizde taksi, otobüs, tramvay ve metro ile kolayca erişirsiniz fakat otomobilinizle gitmeye kalktığınızda çok uzun sürecek, zaman ve otopark açısından pahalı bir yolculuk bedelini ödemek zorundasınız. Günümüzde temel yaklaşım bu ve pek çok dünya kentinde kent merkezine girmek paralı bir hale geliyor. Merkeze girişin paralı olması ile amaçlanan otomobil sahiplerini caydırmak için maliyeti yükseltmek değil, otomobil sahiplerinin yarattığı, trafik sıkışıklığı, gürültü, hava kirliliği gibi olumsuz etkilerin bedelini ödemelerini sağlamaktır. “Bakın siz otomobilinizle kent merkezine gelerek bir sürü olumsuz sonuç çıkartıyorsunuz, bunun bedelini ödemeniz gerekir.” Diyerek toplanan parayla toplu taşımı geliştirmek ve daha çok kişinin otomobilsiz olarak merkeze gelmelerini teşvik etmektir. Ancak bu tür yaklaşımlar ve politikalar kentlerimizde benimsenmiyor, yayalara öncelik verilmiyor, yayalar için alan yaratılırken aslında katlı kavşaklarla otomobiller hızlandırılıyor. Yayaların, insanın asıl unsur olduğu unutuluyor, bütün yatırımlar otomobillere ve motorlu taşıtlara göre yapılıyor.
Yaya Derneği’nin temel amacı bu yapıyı ters düz etmek, ulaşımda ve kentsel tasarımda asıl odağın yaya ve insan olduğunu ortaya çıkarmak için çalışmalar yapmak. Temel söylemimiz; “Biz yayalar birinci önceliğe sahibiz, birinci hakka sahibiz, artık otomobillere göre planlama yapmayın. Bizim vergilerimizi otomobil sahiplerine yatırmayın, onlar için harcamayın. Biz yayalar, ödediğimiz vergilerin bize düzgün, erişilebilir, kesintisiz kaldırım olarak dönmesini istiyoruz. Biz aramızda engelliler, yaşlılar, çocuklular da olan yayalar alt ve üst geçitlere zorlanmadan hemzemin geçitlerle erişmek istiyoruz” şeklinde özetlenebilir, diyoruz. Yaya hakları bildirgesinde de vurgulandığı gibi “kent yayalarındır, kentliler üst ya da alt geçitlere zorlanamaz” yaklaşımıyla düzenlenmiş çağdaş kentler istiyoruz, planlama ve tasarımda, kaynak dağılımında yayaların yani kentin sahibi insanların birinci öncelikle dikkate alınmasını istiyoruz. Yaya, bisiklet ve toplu ulaşımın bir bütün olarak düzenlenmesini istiyoruz çünkü sağlıklı ve kapsayıcı kentler için bu üçü yeter.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Herkesi katılmaya, güç birliğine davet ediyoruz çünkü bu dernek onlar için bir şeyler yapmayı amaçlıyor. Bu girişim herkes için, yayalar ve engeliler için daha iyi koşullar sağlanması için ortaya konan bir güç birliği. Bizler, en azından taşıtlardan korunmuş alanlar, sürekliliği olan yaya şebekeleri oluşturmak amacıyla çalışıyoruz. Bu tür düzenlemelerle kaliteli ve çağdaş bir yaşam ve kent mekanı oluşmasını hedefliyoruz. Yayaların kente ve ulaşım yatırımlarına farklı bir gözle bakmaları gerektiğini düşünüyoruz. Kentlerin tuğlası insandır, yaya olanakları ve yaya olmak da bu tuğlalar arasındaki harçtır. Tuğlaları yani kentsel faaliyetleri birleştiren harç da yürümedir, dolayısıyla sağlıklı bir kent yapısı ve yaşantısı için bu ikisinin arasındaki ilişkinin güçlü kurulması gerekir. Harcı, yani yürüme olanakları kaliteli ve yeterli olmayan binanın tuğlaları dökülecektir. Sağlıklı kent, sağlıklı ve mutlu insanlar için birleştirici güç olan yayalık zorunlu bir unsurdur. Kentliler, kendileri ve kentleri için yürümenin ne kadar önemli olduğunu anladıkça haklarını daha fazla koruyacak, yürüme ile kentlerine daha çok sahip çıkacaktır.
Bizi Takip Edin